Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi

Osmanlı Devleti’nde Günlük Hayat

Osmanlı Devleti, toplumsal yapısını insan ve adalet üzerine inşa etmiştir. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözleri yöneticilere yön vermiş, Müslüman Osmanlı toplumunda mahalle “Komşusu aç iken tok yatan (gerçek) mümin değildir.” anlayışı üzerine kurulmuştur.

Osmanlı’da günlük hayat erken saatlerde başlar, esnaf ve zanaatkârlar dükkanda, müderris (öğretmen) ve öğrenciler okulda, asayişi sağlayanlar ile pazar yerlerini denetleyen görevliler görevlerinin başında olur ve işlerini layıkıyla yapmaya çalışırlardı.

Osmanlı toplumunda kadın, toplumsal hayatın bizzat içinde görev alarak ekonomiden mülk alım satımına, dokumacılıktan ev işlerine kadar değişik alanlarda varlığını göstermiştir. Osmanlı Dönemi’nde dinî bayramlar, geleneksel şenlikler ve Amin Alayı gibi özel günler, mahalle hayatının durağanlığına hareketlilik getirmiştir.

Çocukların okula başladıkları gün yapılan törene Amin Alayı denmiş, bu törende mahallenin hocası tarafından dualar okunmuş ve davetlilere ikramlarda bulunulmuştur. Günümüzde de dinî bayramlar, düğünler, güreş ve geleneksel şenlikler toplumumuz tarafından büyük bir heyecanla beklenmekte ve bu etkinlikler toplumsal dayanışmayı sağladığı için sahiplenilerek devam ettirilmektedir.

İstanbul Sefiri Montagu’nun (Montegü) eşi olan Lady Montagu (Leydi Montegü), 1717 yılında Osmanlı Devleti’ni ziyaret etmiştir. Edirne’de Sultan’a ait bir konakta kalan Lady Montagu, kaldığı konağın özelliklerine dikkat çekerek “Türkiye’de evlerin hepsi genellikle iki kısımdan ibarettir. Aralarında gayet dar bir geçitle bağlantı vardır.” demiş, haremle selamlık bölümünün bir geçitle bağlandığını belirtmiştir.

Osmanlılar zamanında evlerin duvarlarından rengarenk çiçekler sarkardı. Pencerelerin önünde bulunan sarı çiçek, evde hasta olduğu anlamına gelir ve oradan sessiz geçilmesi isteğini ifade ederdi. Kırmızı çiçek ise bu evde evlenme çağına gelmiş genç bir kız olduğunu ifade eder ve kötü söz kullanarak o kişinin yüreğini ve ruhunu incitmeyin mesajı verirdi.

Evin kapı tokmaklarının çıkardığı sesler de anlam yüklüydü. Kapısında ay ve yıldız sembolü takılı evlerden hacca giden insan olduğu anlaşılırdı. Günümüzde ise yüksek katlı binalar birbirine yakın olarak yapılmasına rağmen, binaların içinde yaşayan insanlar birbirlerinden uzaklaşmışlardır.

Trafik yoğunluğu, fabrika gürültüleri ve kalabalık nüfus yüzünden şehirlerin sakinliği ve sessizliği bozulmuştur. Osmanlı’da hemen her sokakta bir hayır çeşmesi, çeşmelerin başında kuşların su içebileceği yerler vardı. Kuşların barınabilmesi için evlerin uygun yerlerine kuş evleri yapılırdı. Mahalledeki insanlar hayır ve sadaka konusunda çok duyarlı oldukları için yoksul komşular gözetilirdi. Sokak hayvanları için vakıf kuranlar bile vardı.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Şamanizm Nedir ?

Osmanlı’da çocuklar, gelenekler ve İslam ahlakı doğrultusunda yetiştirilirdi. Sofraya hep birlikte oturulur, ramazan ayında iftarlar Müslüman ve gayrimüslim komşularla birlikte yapılırdı. Bugün de aynı düşünce devam etmekle birlikte, çalışma hayatının yoğunluğundan dolayı ailelerin yemekte bir araya gelmeleri bazen mümkün olmamaktadır.

Osmanlı ailesi dinî nikah ile kurulur ve bu işlem kaydedilirdi. Ailede ölüm hâlinde miras paylaşımı da dinî kurallara göre yapılırdı. Bazı gayrimüslimler yaşam biçimindeki benzerlikler ve adaletli paylaşımdan dolayı İslam Miras Hukuku’na başvurmuş ve aile bireyleri miraslarını Müslümanlar gibi taksim etmiştir.

Osmanlı toplumunda doğum olayı büyük bir sevinç gösterisine dönüşürdü. Doğum gerçekleştikten sonra saçılar saçılır, yeni doğan çocuğa takılar takılır ve ailenin babası tarafından ziyafet verilirdi. Doğumdan sonraki en önemli hadise, çocuğa ad konmasıydı. Evin büyüğü, çocuk doğar doğmaz sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okur ve çocuğun ismini besmeleyle koyardı.

Hasta olan kimse tek başına bırakılmaz, herkes elinden geldiğince birbirine destek olurdu. Cenaze defin işlerinde mahalleli dayanışma örneği gösterir, birbirlerine kenetlenirdi. Cenaze evine önce kıble tarafındaki komşusundan başlayarak on gün boyunca yemek getirilirdi. Komşular yüksek sesle konuşmaz, eğlenip gülmez, cenaze evinin acısına ortak olurdu.

Doğum ve ölüm esnasındaki bu gelenek bugün de devam etmektedir. Osmanlı’da eve gelen misafir en güzel şekilde ağırlanır, onlara ikramlarda bulunulurdu. Ev sahibi misafirini kapıda karşılar, her iki taraf da ellerini kalplerinin üzerine götürüp öne doğru eğilerek selamlaşırlardı. Misafir yolcu edilirken de dış kapıya kadar uğurlanırdı. Türk milletinin misafirliğe yüklediği anlam ve verdiği önem günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir.

Osmanlılar zamanında dinî bayramlar mahallede şenlik havasında kutlanırdı. Bayram süresince herkes yeni elbiselerini giyer, ev ve dükkânlar işlemeli kumaşlar ve çiçeklerle süslenirdi. Ziyafetler ve ziyaretler, Osmanlı’nın sosyal hayatına renk katardı. Bayram geceleri minareler ışıkla donatılır, havai fişekler atılır, kayık gezintileri yapılırdı. Günümüz Türk toplumunda bayramlar, sevinçlerin paylaşıldığı, çocukların sevindirildiği ve büyüklerin gönüllerinin fethedildiği özel günler olarak devam etmektedir.

Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu