Tarih Bilimi

Çağımız teknik çağıdır. İnsanoğlu, icat ettiği aletler sayesinde uzaya gitmekte, insan eliyle yapılacak işlemler, çok kısa sürelerde bilgisayarlara yaptırılmaktadır. Ama bütün bu gelişmeler, tarihi ihmal edilebilir hâle getirmemekte; aksine çağımızı aynı zamanda “tarihçi kafasıyla düşünme çağı” hâline sokmaktadır.

Tarih, en basit ifadeyle “geçmişin bilimi” olarak tarif edilmiştir. Ancak bu, eksik bir tariftir. Fransız Annales Okulu kurucularından Marc Bloch (Mark Bloh), bu tarifi “zaman içinde insanların ilmi” şekline sokmuştur. Bloch, tarihi bir müşahade ilmi olarak kabul etmiştir.

Tarihçi, olayları bizzat görme imkânına sahip değildir. Yani bir fizikçi veya kimyager gibi laboratuvarında müşahade imkânından mahrumdur. Profesör İbrahim Kafesoğlu’nun da işaret ettiği gibi olayları, görenlerin bıraktıkları belgelere dayanarak takip etmek mümkündür.

Amerikalı tarihçi Turner (Törnır), tarihi “geçmişten bize ulaşan, günümüzde ortaya çıkan tenkitçi ve yorumcu bir anlayışla incelenen kalıntılar” şeklinde tanımlamıştır. Will Durant (Vil Duran) ise tarihi “geçmişte olan hadiseler hakkındaki belgelerin verileri” şeklinde tarif etmiştir.

Tarih, geçmişte insanlar tarafından meydana getirilen olayları bize ulaştırır. Bu nedenle İngiliz tarihçi Edward Halett Carr’a (Edvırd Helıt Kar) göre tarih “tarihçi ile olaylar arasında devamlı bir etkileşim, geçmişle günümüz arasında bitmeyen bir diyalog”tur. Fransız tarihçi Lucien Febvre’in (Lüsyen Febr) ifadesiyle “bugünün açıklanması”dır.

Annales Okulu mensuplarından büyük tarihçi Fernand Braudel (Fernan Brodel) de tarih, “geçmişteki, günümüzdeki ve gelecekteki meslekî kabiliyet ve bakış açılarının bir araya gelmesi” olarak görmüştür. Ona göre bugün; dünden, daha evvelden, çok eskilerden kaynaklanmaktadır.

Başa dön tuşu