Temel Dini Bilgiler

Esmâ-i Hüsnâ Nedir? Anlamı Ne Demektir?

Esmâ-i Hüsnâ en güzel isimler demektir. Kur’an-ı Kerim’de en güzel isimlerin Allah’a (c.c.) ait olduğu haber verilir ve O’na bu isimlerle dua etmemiz gerektiği şöyle belirtilir: “En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin…

Allah’ın (c.c.) isim ve sıfatları sayesinde O’nun nitelik ve özelliklerini en doğru şekilde öğrenebiliriz. Bu yüzden mümin, Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini sık sık okumalı, zikretmeli, dinlemeli ve anlamlarını öğrenmelidir. Hayatını da Esmâ-i Hüsnâ’nın içeriklerine ve işaret ettiği hakikatlere göre şekillendirmelidir.

Bu konuda Hz. Muhammed’i (s.a.v.) kendisine örnek alarak Kur’an ahlakıyla ahlaklanmalıdır. Allah’ın (c.c.) cömertliğini, bağışlayıcılığını, sevgi ve rahmetini bilen her Müslüman imkânı ölçüsünce yumuşak huylu ve nazik olmalıdır. Bütün insani ilişkilerinde sevgi ve saygıyı elden bırakmamalıdır.

Mümin, dualarını Allah’ın (c.c.) en güzel isimleriyle süslemelidir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’i ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetini kendisine örnek almalıdır.

Esmaül hüsna

Allah

Allah ismi Yüce Rabbimizin zâtına ait özel ismidir. Bu isim bütün Esmâ-i Hüsnâ’yı kendinde barındırır. O Allah (c.c.) ki vardır, birdir ve O’ndan başka da ilah yoktur. Allah’ın (c.c.) başlangıcı ve sonu yoktur. Her şeyi yaratan sonsuz ilim ve güç sahibidir. Hiçbir şey O’na zor gelmez. “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, gökleri ve yeri örneksiz bir şekilde yaratandır, her şeyi hakkıyla bilendir. Allah (c.c.) kendisinden başka hiçbir ilah olmayan, her şeyin sahibidir. O’nun için eksiklik söz konusu değildir, O, esenlik verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır. Allah lafzının çoğul kullanımı yoktur, hiçbir isim O’nun yerini tutmaz.

Allah (c.c.), istediğini yapan, büyüklükte eşi olmayandır. Müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. Hiçbir varlığa hiçbir şekilde muhtaç değildir. O, tüm varlıkları rızıklandırdığı halde rızka ihtiyacı olmayandır. Yüce Allah, her türlü övgüye layık olan, şan ve şeref sahibidir. Hayat veren, öldürecek olan, daha sonra da tekrar diriltecek olandır. Her şeyi ölçü ile yapıp yönlendirendir.

Yarattığı her şeyi iyi, güzel ve sağlam yaratandır. En doğru sözlü olandır. O, iyidir, güzeldir. İyiliği ve güzelliği sever. Temizdir, temizlenenleri sever.

Bütün üstün niteliklere sahip olan Allah (c.c.) kullarına şöyle seslenmektedir: “Kullarım beni sana sorarlarsa, bilsinler ki gerçekten ben (onlara çok) yakınım.Bana dua edince dua edenin duasına cevap veririm…” O, kullarına karşı çok merhametli ve affedicidir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin en büyük koruyucusu Allah’tır. Böyle olduğu için O, açık gizli bütün çirkin işleri haram kılmıştır.

el-Vâhid, el-Ehad

Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden olan Vâhid; bir ve tek anlamına gelir. Bu isme çok yakın bir anlama sahip olan Ehad ismi de bir, yegâne, bir tek gibi anlamlara gelir. Bu isimler, Yüce Allah’ın tek ilah olduğunu ifade etmek için kullanılan isimlerdir. Allah’ın (c.c.) Vâhid ve Ehad olduğunu söylediğimizde O’nun bir, tek, yegâne varlık olduğuna işaret etmiş oluruz.

el-Vâhid

O’nun benzeri ve dengi yoktur. Allah’ın (c.c.) zâtında ve sıfatlarında bir ve yegâne olduğunu bu isimler ifade eder. O, ezelden beri kâinatı tek başına yaratıp idare edendir. İhlâs suresinde Allah’ın (c.c.) Ehad olduğu şöyle ifade edilir: “De ki: O Allah Ehad’tır (bir tektir).” Allah’ın (c.c.) tekliğini çok kuvvetli bir şekilde vurguladığı için bu sureye Tevhîd suresi de denilmiştir.

el ehad hattı

el-Mü’min

Mü’min Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden biridir. Güven veren, emin kılan, koruyan, iman nurunu veren gibi anlamlara gelir. Mümin, Kur’an-ı Kerim’de iman, emniyet ve güven veren anlamlarında kullanılmıştır. Yüce Allah kendisine inananları korku ve endişeden emin kılandır.

Her mümin O’na güvenmesi gerektiğini bilir. O, inanan kişinin hem dünyada hem ahiretteki güvencesidir. Kendisine sığınanların koruyucusu ve kollayıcısıdır. Verdiği sözleri yerine getirir ve Müslümanlar için en güzel yardımcıdır. Onları yalnız bırakmaz.

el mümin hattı

Bu yüzden Allah’a (c.c.) iman eden kişilerin korkusuz ve cesur olması gerekir. Çünkü Allah’a (c.c.) iman etmek aynı zamanda O’na güvenmek demektir. O, sonsuz güç ve kudret sahibidir. Kendi yolunda mücadele edenlerle, sabredenlerle, kendisini sevip saygı gösterenlerle beraberdir.

esmaül Hüsna

Esmâ-i Hüsnâ, Rabbimizin güzel isimlerine denir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini öğrenmemiz bizim kulluğumuzu güzelleştirir. Böylece Rabbimizi daha iyi tanır ve öğrendiğimiz isimlerin gereğine göre davranırız.

es- Samed

Yüce Allah’ın isimlerinden olan es-Samed, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zat anlamına gelir. Samed, Kur’an’da İhlâs suresinde Allah’ın (c.c.) özellikleri anlatılırken şu şekilde geçmektedir: “De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir.) O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.

Yüce Allah, var olmak ve varlığını devam ettirebilmek için başkalarına muhtaç değildir. Yaratılan varlıkların özelliklerinden olan yeme, içme, uyuma, yorulma ve dinlenme gibi ihtiyaçlar O’nun için düşünülemez.

O, kusursuz, eksiksiz ve hatasızdır. İnsanlar ise ihtiyaç sahibi varlıklardır. Doğumdan ölüme kadar her konuda Yüce Allah’a ihtiyacımız vardır. İnsan olmamızdan dolayı birbirimize ve birçok şeye ihtiyaç duyarız.

Fakat gerçek anlamda ihtiyaçlarımızı karşılayan Allah’tır (c.c.). Dua etmek, kulluğumuzu ve acizliğimizi bilmek Samed olan Allah’a (c.c.) yönelmemizi gerektirir. Bu nedenle bütün işlerimizde kendisine müracaat edeceğimiz en üst konumda Yüce Allah’ı görmeliyiz.

er-Rakîb

Rakîb; her işi, her varlığı, her an gören, koruyup gözeten demektir. Rakîb ismi Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın gözeten ve koruyan olmasıyla ilgili olarak, Hz. İsa’nın (a.s.) kendisinden sonra ümmetinin tek gözetleyicisinin Allah (c.c.) olduğunu vurgulayan niyazında şöyle geçer: “…beni vefat ettirdikten sonra onların halini bilip gören sadece sensin. Sen her şeye şahitsin.” Bütün âlemler Yüce Allah’ın gözetimi altındadır.

Varlıkları tek tek görür, işitir ve merhametiyle onları korur. Bu O’na zor gelmez, gücü her şeye yeter. Kontrolü altında bulunan bütün varlıkların oluşumu, varlığını sürdürmeleri veya yok olup ortadan kalkmaları hususunda herhangi bir aksaklığın meydana gelmesi söz konusu değildir.

Allah (c.c.) kullarının bütün hallerini bilir. Allah’ın (c.c.) Rakîb ismini bilen kimse, davranışlarının sürekli bir biçimde gözetlendiğinin ve kaydedildiğinin bilinciyle hareket eder. Güzel veya çirkin tüm yaptıklarının sonuçlarıyla bir gün karşılaşacağını bilir. Bu bilinçle hareket eden kul, doğruluktan ayrılmamaya özen gösterir.

el-Vedûd

Vedûd; çok seven, çok sevilen demektir. Bütün sevgilerin kaynağı Yüce Allah’tır. Sevgisi sonsuzdur. Bu sevgi sayesinde bütün varlıkları yaratan Allah (c.c.), onları yaşatır ve rızıklarını verir. Allah’ın (c.c.) kullarına duyduğu sevgi bir annenin yavrusuna duyduğu sevgiden çok daha fazladır.

İnsanların kalbine sevgi ve muhabbeti yerleştiren Allah’tır (c.c.). Birbirimize duyduğumuz sevgi O’nun eseridir. Aynı zamanda bu sevgisiyle kullarının kendisini tanımasına ve sevmesine vesile olur. Kulları hata yaparsa sevgiyle bağışlayan odur.

Allah (c.c.), “Çok mağfiret eden, pek sevendir.” Bizler de Allah’ın (c.c.) sevgisini kazanmak için çalışmalıyız. O’nun sevgisine layık olabilmek için Yüce Allah’ın kalbimize yerleştirdiği sevgiyi çevremizdekilere göstermeliyiz. Doğaya, vatanımıza ve tüm yaratılmışlara sevgiyle yaklaşmalıyız. İbadetlerimizi güzelce yerine getirmeli ve salih ameller işlemeliyiz.

esmaül hüsna

el-Bâsit

Rabbimizin güzel isimlerinden biri olan el-Bâsit; kullarına rızıkları yayan ve bol bol veren, kullarına cömertçe ikram eden, insanlara ilmî ve bedenî güç veren, bulutları dilediği yere sevk eden ve yeryüzünü serip döşeyen gibi anlamlara gelir. Rabbimizin bu güzel ismi Kur’an’da birçok ayette geçmektedir.

Bu ayetlerden birinde Allah’ın (c.c.) yeryüzünü yayıp döşemesi anlamında şu şekilde kullanılmıştır: “Allah, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye yeryüzünü sizin için yaymıştır.

Başka bir ayette de el-Bâsit ismi,Rabbimizin bulutları gökyüzüne yayması anlamında şöyle yer almaktadır: “O Allah ki bulutları kaldırsın diye rüzgârları gönderir, sonra o bulutları gökte dilediği gibi yayar ve parçalara ayırır. Derken aralarından yağmur tanelerinin çıktığını görürsün. O yağmuru dilediği kuluna gönderdiğinde, birden seviniverirler.

Allah (c.c.), kullarına rızkı bol bol verenin kendisi olduğunu da bir ayette şöyle belirtmiştir: “… Darlık veren de bolluk veren de Allah’tır. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.” Darlık da bolluk da Rabbimizdendir.

Bize düşen darlıkta sabretmek, bollukta ise şükretmek ve Rabbimizin verdiği güzel nimetleri kardeşlerimizle paylaşmaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Darlık da bolluk da geçicidir. Her iki durum da dünyadaki imtihanın birer parçasıdır.

el-Muhsin

El-Muhsin, yaptığı şeyleri iyi, güzel ve sağlam yapan, insanlara ikramda bulunan anlamlarına gelir. İhsan kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. İhsan kavramı Allah (c.c.) için de insanlar için de kullanılır. Allah (c.c.) yarattıklarını en güzel bir şekilde yaratır. O’nun hükümleri insanlar için en güzeli ve en iyisidir. Allah (c.c.) en güzel şekilde yarattığı kullarına sayılamayacak kadar çok ikramda bulunmakta, onlara çeşit çeşit nimetler vermektedir.

Kur’an-ı Kerim’de “O, yarattığı her şeyi güzel yapandır…” şeklinde buyrulmaktadır. Başka bir ayette de Allah’ın (c.c.) insanı güzel bir biçimde yaratması şöyle ifade edilmektedir: “Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandıran Allah’tır…” Bu ayetlerde Yüce Allah’ın Muhsin oluşu yarattıklarını en iyi, en güzel ve en sağlam şekilde yapması anlamındadır.

Allah’ın (c.c.) Kur’an’da ve önceki vahiylerde insanlara bildirdiği hükümler en güzel, en mükemmel ve en iyi hükümlerdir. Bu husus bir ayette şöyle belirtilmektedir: “…Kesin bir bilgi ve inançla iman edenler için, Allah’tan daha güzel hüküm veren kim var?” Rabbimiz en güzel biçimde yarattığı insanları yeryüzünde başıboş bırakmamış peygamberleri vasıtasıyla onlara doğru yolu göstermiştir.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Müminlerin Özellikleri | Özü ve Sözü Doğrudur

Bize düşen Rabbimizin bu ihsanının kıymetini bilmek ve Peygamber Efendimizi rehber edinmektir. Rabbimiz kimi zaman bizi zorluk ve sıkıntılardan kurtararak kimi zaman da ummadığımız yerlerden en güzel rızıklarını göndererek bize ihsanda ve iyilikte bulunur.

Yüce Allah bize iyilik yaptığı gibi bizim de başkalarına iyilik yapmamızı istemektedir. Bu konuda bir ayette şöyle buyurmaktadır: “…Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa, sen de öylece insanlara iyilik yap…” Rabbimiz bizden daima iyilik peşinde olmamızı istediği gibi yaptığımız her işi de iyi ve sağlam yapmamızı istemektedir. İnsanlar için ihsanın bir diğer anlamı da Allah’ı (c.c.) görüyormuş gibi Ona ibadet etmektir. Biz Onu görmesek de O bizi her zaman ve her yerde görmektedir.

el-Mâni’

el-Mâni’; kötü şeylere engel olan, bunların gerçekleşmesine müsaade etmeyen anlamında Rabbimizin güzel isimlerinden biridir. Yüce Allah’ın bu ismiyle ilgili olarak bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Allah sana bir sıkıntı verirse onu O’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O’nun nimetini engelleyecek yoktur. Onu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir.

el-Mâni’ olan Rabbimizin yarattığı bu evrene, O’nun dışında hiçbir güç sonradan bir şey katamaz ve ondan bir şeyi eksiltemez. O’nun sonsuz kudreti her şeyi kuşatmıştır. O’nun dilemesi dışında hiçbir şey gerçekleşmez.

Her zaman her istediğimizi elde edemeyiz. İsteklerimiz içinde elde ettiklerimiz olduğu gibi ulaşamadıklarımız da olur. Bize verilenler de verilmeyenler de Allah’tan (c.c.) birer lütuf veya imtihandır. Sonuçta hepsinin bir hikmeti vardır. Biz bu hikmetleri bazen anlarız bazen de anlayamayız.

Bir şeyi çok istediğimiz halde elde edemediğimiz durumlarda bunun el-Mâni’ olan Allah’ın (c.c.) bir takdiri olduğunu bilir ve buna razı oluruz. Rabbimizin el-Mâni’ isminin bir tecellisi olarak bizler de adaletsizliğe, haksızlığa, israfa, yalana, cimriliğe, saygısızlığa ve bütün kötülüklere engel olmaya çalışmalıyız.

Bu aynı zamanda el-Mâni’ olan Rabbimizin biz Müslümanlara yüklemiş olduğu bir sorumluluktur. Bunun için bizler de iyiliği yaymak ve kötülüğü engellemek için gayret etmeliyiz.

esmaül hüsna

el-Halîm

Hilm “Sabırlı ve temkinli, akıllı ve ağır başlı olmak” anlamına gelir.Halîm, Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden yani Esma-i Hüsnâ’dan biridir. “İnsanlara güzel muamele yapan, onlara şefkatli davranan, işledikleri suçları hemen cezalandırmayan, sabırlı ve temkinli olan, acele davranmayıp ileride olacak gelişmelere fırsat tanıyan.” anlamındadır.

El- Halîm ismi Kur’an’da birçok yerde geçmektedir. Bunlardan bazılarında Yüce Allah’ın kendisi için, bazılarında ise Hz.İbrahim (a.s.), Hz. İsmail (a.s.) veya Hz. Şuayb (a.s.) için kullanılmıştır.

Yüce Allah, insanları O’na kulluk etsinler diye yaratmıştır. Bunun için bazı emirler ve yasaklar koymuş ve bunlara uyulmasını istemiştir. Yüce Allah, kullarına karşı çok merhametlidir. Kulları için sayısız nimetler yaratmış, dünyayı onların hizmetine sunmuştur.

İnsanları, düzeni bozacak, kötülük meydana getirecek şeylere karşı uyarmış; iyi ve faydalı olan şeyleri de bildirmiştir. İlahi kitaplar ve peygamberler göndererek kullarını her konuda bilgilendirmiş, onlara nasıl bir kul olmaları gerektiğini öğretmiştir.

Dünyayı bir sınav yeri olarak yaratan Yüce Allah, koyduğu kurallara uyanların mükâfatlandırılacağını, uymayanların ise cezalandırılacağını haber verilmiştir. İnsan, hataya düşebilen bir varlıktır. Unutabilir, yanılabilir, kötülük yapabilir ve Allah’ın (c.c.) koyduğu kurallara uymayarak gaflete düşebilir.

Allah (c.c.) her şeyden haberdardır fakat kullarının bu hatalarını hemen cezalandırmaz. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “… Şunu da bilin ki Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Yüce Allah kullarına, hatalarından dönmeleri için fırsatlar tanır, zaman verir. Kullarına karşı merhametle muamele eder, onların yaptığı hatalardan dolayı tövbe etmeleri için sabırla bekler. Hatalarından dönen ve af dileyenler affedilir fakat hatasında ısrar eden kimselere adaletle muamele edilir.

Yapılan hiçbir şey karşılıksız bırakılmaz. Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili şöyle buyrulmuştur: “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları ancak, gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” Biz, bir başkası hata yaptığında hemen öfkelenir ve sabırsız davranırız. Fakat Yüce Allah, emirlerine karşı gelenlere ceza vermekte aceleci davranmaz. Çünkü “…Allah çok bağışlayıcıdır, pek halîmdir.

Bizler Yüce Allah’ın “Halîm” ismini daima hatırlamalı ve hatalarımızı fark edip O’nun verdiği müddet dolmadan af dilemeliyiz. Allah’ın (c.c.) hemen cezalandırmamasını fırsat bilmeli, O’nun Halîm ismine sığınmalıyız.

Bununla birlikte Allah’ın (c.c.) bu güzel ismini kendi davranışlarımıza da yansıtmalı ve yumuşak huylu, affedici ve sabırlı olmalıyız. Yüce Allah: “Güzel bir söz ve bağışlama, gönül kırarak verilen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir.” buyurarak insanlara güzel söz söylemenin, affetmenin, gönül kırmamanın önemini bildirmiştir.

el-Latîf

Latîf, Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden biridir. “İnce, şeffaf olmak, merhametle ve şefkatle davranmak, yaklaşmak ve iyilik yapmak” anlamlarına gelir. Allah’ın (c.c.) kullarına bilmedikleri yönlerden lütuf ve ihsanda bulunması, hiç ummadıkları yerlerden faydalanmaları için sebepler yaratmasıdır. Allah’ın (c.c.), bütün işlerin en ince ve gizli yönlerini bilmesidir.

Yüce Allah, bizlere sayısız nimetler vermiştir. Kâinatı eşsiz güzellikteki varlıklarla donatmış ve bunları hizmetimize sunmuştur. Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de bize olan lütfunu şöyle örneklendirmiştir: “Görmedin mi, Allah gökten yağmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır.” Rabbimiz, ihtiyaçlarımızı en iyi bilendir. Aklımızdan ve kalbimizden geçen her şeyi bilir.

Gizlediklerimizi ve açığa vurduğumuz her şeyi en ince ayrıntısına kadar görür. Yüce Allah, bununla ilgili bir ayette şöyle buyurmuştur: “Sizler, sözlerinizi gizleseniz de açıklasanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir. Bizimle birlikte kâinattaki her zerreyi ve içinde sakladıklarını bilir. Yaratan bilmez olur mu? O, Latif’tir, haberdardır.” Yüce Allah, bir başka ayette de: “…Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir…” buyurmaktadır.

Latîf olan Allah (c.c.) ağaçta yuvasını yapmış bir kuşu, denizin derinliklerindeki mercanları, atmosferdeki ses dalgalarını, toprağın altındaki solucanları ve daha pek çok varlığı bütün incelikleriyle bilir.

Çünkü Rabbimiz, bütün bunları yaratandır. En güzel şekilde yaratan ve yarattıklarının bütün inceliklerini en iyi bilendir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmektedir: “O hiç yarattığını bilmez mi? O Latif’tir, her şeyden haberdardır.” Yüce Allah, bizlere nimetlerini cömertçe verir.

Onları bizim için çoğaltır. Hiç beklemediğimiz anlarda bize türlü türlü yerlerden rızkını ulaştırır. Rızık dağıtırken, kendisine inanan ve inanmayan ayrımı gözetmez. O, bütün kullarına karşı lütufkârdır. Dilediğini, dilediği şekilde rızıklandırır. Yüce Allah, konuyla ilgili bir ayette şöyle buyurmuştur: “Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.

Yüce Allah bizleri şefkatle ve yumuşaklıkla donatmıştır. Kul olarak sorumluluklarımızdan biri de Rabbimizin güzel isimlerini kendimize kılavuz edinmektir. Yüce Allah’ın bizden esirgemediği lütfu biz de diğer canlılardan esirgememeliyiz.

Onlara nazik davranmalı, yumuşaklık ve şefkat göstermeli, merhametle muamele etmeliyiz. Sahip olduğumuz imkânları paylaşmayı bilmeliyiz. Latîf olan Allah’a (c.c.) karşı inancımız bizi de lütufkâr hale getirdiğinde Rabbimize olan bağlılığımız da güçlenecektir.

Bu nedenle Allah’ın (c.c.) cömertliği, ihsanı ve inayeti bizi de cömert olmaya, iyilik yapmaya, insanlara faydalı olmaya yöneltmelidir. Herkese karşı incelik göstermeli, nazik davranmalıyız. Onur kırmadan iyilikte bulunmalı, gönül incitmemeliyiz.

er-Refîk

Refîk ismi rıfk kökünden türemiştir. Rıfk; incelik, naziklik, yumuşak huyluluk ve kibarlık gibi ahlaki özelliklerdir. Rıfkın zıddı ise şiddet, kabalık ve sertliktir. Yüce Allah, refîktir. Yarattığı her şeyde ve kullarına karşı muamelelerinde bunu görmek mümkündür.

Bütün canlılara dikkatle baktığımızda yaratılıştan gelen bir güzellik görürüz. Hayranlık uyandıran bu güzellikler Allah’ın (c.c.) yaratışındaki incelik ve yumuşaklığın bir göstergesidir. Aynı zamanda Allah’ın (c.c.) kullarının hatalarını ve yanlışlarını hemen cezalandırmayıp uyarması, yanlıştan dönmek için fırsat vermesi, tövbe edenleri affetmesi yine O’nun refîk oluşundandır. Bu Allah’ın (c.c.) kullarına olan merhametinin ve lütfunun da bir göstergesidir.

Allah (c.c.), kullarına karşı nasıl yumuşak davranıyorsa kullarının da birbirine ve hatta bütün canlılara karşı yumuşaklıkla, nezaketle davranmasını istemiştir. Kabalık ve sertlikten kaçınılmasını, hatalara karşı müsamahakâr olunmasını tavsiye etmiştir. Çünkü rıfk ile hareket etmek insanları dostluğa ve kardeşliğe götürür. Düşmanlıklar azalır, iyilikler artar ve insanların birbiriyle iletişimi gelişir.

Yüce Allah bununla ilgili “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” buyurmuştur. Kişi kendisine yapılan kötülüğü sabırla karşılayıp iyilikle karşılık verdiğinde aradaki düşmanlık zamanla yok olur. Kötülük yapan kişilerin kalbi zamanla yumuşayabilir hatta yerini sevgi ve merhamet alabilir.

Kötülük yapana kötülükle karşılık vermek ise düşmanlıkları artırdığı gibi dönülmeyecek büyük hatalar yapılmasına sebep olur. İnsanların arasında sevginin, saygının kalmadığı huzursuz bir ortam oluşturur. Peygamber Efendimiz çevresindeki inanan inanmayan herkese daima rıfk ile davranmıştır.

Onun bu tutumu İslamiyet’in hızla yayılmasında da etkili olmuştur. Bizlere de “Yumuşaklıktan mahrum olan hayırdan mahrum olur.” buyurarak hayra ulaşmak için yumuşak huylu olmayı tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber, yumuşak huylu olmanın Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmaya vesile olacağını “Şüphesiz Allah refîktir. Rıfkı (yumuşak huyluluğu) sever.” hadisiyle bildirmiştir.

Başta insanlar olmakla birlikte bütün canlılara karşı yumuşak davranarak Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanma yolunda bizler de çaba göstermeliyiz. Kötülüklere bile iyilikle karşılık vermeye çalışmalı, düşmanlıklar yerine dostlukları artırmalıyız. Çevremizdeki kaba ve sert davranan kişilere de iyiliği emrederek toplumumuzun daha huzurlu olmasına katkı sağlamalıyız.

Temel Dini Bilgiler Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu