Tarih Bilimi

Büyük Selçuklu Devleti’nde Yönetim ve Toplum Yapısı

1- Devlet Yönetimi

Büyük Selçuklu Devleti’ni kuran Oğuzlar, siyasi ve idari alanda Karahanlılar ile Oğuz Yabgu Devleti’nden devraldıkları geleneklere bağlı kaldılar. Türk devlet anlayışındaki kut inancına benzer şekilde, hükümdarlığa Allah’ın takdiri ve nasip etmesiyle sahip olunabileceği inancını benimsediler. Yalnız devletin değil, devleti kuran ailenin de kutsal olduğunu ve hanedanın erkek üyelerinin devlet yönetimine etkin şekilde katılma hakkının bulunduğunu kabul ettiler.

Asya merkezli Türk devletlerindeki ülüş geleneğine uygun olarak ülke topraklarını hanedan mensupları arasında paylaştırdılar. Selçukluların Orta Asya Türk devlet geleneğini sürdürdükleri en belirgin şekilde Dandanakan Zaferi’nden sonra toplanan kurultayda görüldü. Tuğrul Bey’in hükümdar ilan edilmesine Türk devlet geleneklerine uygun olarak bu kurultayda karar verildi.

Tuğrul Bey’i Selçuklu beyleriyle birlikte gösteren bir minyatür
Tuğrul Bey’i Selçuklu beyleriyle birlikte gösteren bir minyatür

Tuğrul Bey de aynı geleneklere uygun olarak fethedilmiş ve fethedilecek toprakları hanedan üyeleri arasında paylaştırdı. Bununla birlikte “fetih hakkı” uygulamasının ülke topraklarının parçalanmasına yol açabileceği düşüncesiyle ilerleyen yıllarda merkeziyetçi bir politika izledi. Eski İran devlet geleneğinin ve İslam dünyasındaki tek hilafet anlayışının etkisiyle merkezî otoriteyi kuvvetlendirmeye yönelik adımlar attı. Bu amaçla vezirlik makamına İranlı yöneticileri tayin etti.

Aynı şekilde devlet bürokrasisini de daha önce çeşitli İslam devletlerinde görev almış İranlı kâtiplere bıraktı. Büyük Selçuklu Devleti’ni çok merkezli yapıdan kurtararak merkezî idare geleneklerine göre şekillendirme çabası Tuğrul Bey’den sonra gelen hükümdarlar zamanında da sürdü. Bunlardan Sultan Alp Arslan, vezirlik makamına merkezî devlet teşkilatını savunan Nizâmülmülk’ü getirdi.

Bir yandan da oğlu Melikşah’ı veliaht tayin ederek kendisinden sonra çıkabilecek taht kavgalarının önüne geçmek istedi. Selçuklu sultanları temelde Oğuz töresi denilen Türk geleneklerini korumakla birlikte devletlerini genel olarak İslam devlet modeline göre teşkilatlandırdılar. Bu amaçla tahta geçtikten sonra Bağdat’taki Abbasi halifesine mektup yazarak hükümdarlıklarının onaylanmasını istediler.

Ayrıca diğer İslam devletlerinde olduğu gibi halifenin verdiği unvanları kullandılar ve kendi adlarına hutbe okutup para bastırdılar. Selçuklu sultanlarının para, hutbe ve unvanlar dışında başka hâkimiyet sembolleri de vardı. Çetr (şemsiye), otağ (çadır), nevbet (askerî bando takımı) ile tuğ, sancak ve mühür bunların belli başlılarıydı.

Devletin mutlak yöneticisi olan Büyük Selçuklu sultanı iktaları dağıtmak asker ve sivil görevlileri tayin etmek gibi geniş yetkilere sahipti. Bununla birlikte sultanın, devleti yönetirken mevcut kanunlara, Türk töresine ve İslam dininin esaslarına riayet etmek gibi yükümlülükleri vardı. Bu nedenle keyfî şekilde davranamazdı. Kurultay geleneğinin ve İslam’daki meşveret ilkesinin gereği olarak haftanın belli günlerinde devlet adamları ve komutanlarla istişare ederdi.

Devlet yöneticilerinde aranan özellikler konusunda Selçuklu sultanlarını en fazla etkileyen kişi vezir Nizâmülmülk oldu. Alp Arslan’a dokuz, onun oğlu Melikşah’a ise yirmi yıl vezirlik yapan Nizâmülmülk devlet yönetimiyle ilgili düşüncelerini Melikşah’ın isteğiyle yazdığı “Siyasetname”de anlattı.

Nizâmülmülk “Siyerü’l-Mülûk” adlı eserini 1091 yılında tamamlayarak Sultan Melikşah’a sundu. Vezir “Siyasetname” adıyla tanınan ve elli bölümden oluşan bu eserinde iyi bir devlet yöneticisinde aranan özelliklere yer verdi.

Büyük Selçuklu devlet teşkilatı içinde önemli bir yer tutan saray, sultan ve ailesi ile onların özel hizmetinde bulunan görevlilere ev sahipliği yapardı. Bu görevlilerden emir-i âlem savaşlarda bayrakların ve sancakların taşınmasından, emir-i candar sultanın ve sarayın korunmasından, emir-i çeşnigir sultan için hazırlanan yemeklerin tadımından, emir-i ahur saraydaki atların bakımından sorumluydu.

Sarayda düzeni sağlayan hacibü’l-hüccab ise sultanın diğer yöneticilerle görüşmelerini organize ederdi. Selçuklularda devlet işleri, Divân-ı Saltanat denilen büyük divanda görüşülürdü. Hükûmet yetkisini kullanan Divân-ı Saltanatın başkanı sultan idi. Sultan, divan toplantılarına katılmadığında başkanlığı vezir üstlenirdi.

Selçuklu veziri geniş yetkilere sahip olmasına rağmen devlet işlerinde son sözü söyleme yetkisi daima sultana aitti. Büyük Selçuklu Devleti’nde Divân-ı Saltanata bağlı olarak görev yapan divanlar vardı. Bunlar Divân-ı İstifa, Divân-ı Arz, Divân-ı İşraf ve Divân-ı İnşa idi.

  • Divân-ı İstifa: Devletin mali işlerini yürütmekle görevliydi. Başkanına müstevfi denirdi.
  • Divân-ı Arz: Görevi askerlerin maaşlarını ödemek ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamaktı. Başkanına emir-i arz denirdi.
  • Divân-ı İşraf: Mali ve idari işlerin kanunlara uygun yürütülüp yürütülmediğini denetlerdi. Başkanına müşrif denirdi.
  • Divân-ı İnşa: Resmî yazışmalarından sorumlu olup yazılı belgelere sultanın tuğrasını çekerdi. Başkanına tuğrai denirdi.

Büyük Selçuklu devlet teşkilatındaki diğer divanlardan Niyabet-i Saltanat, sultanın başkentte olmadığı zamanlarda onun adına devlet işlerini yürütürdü. Bu divanın başkanına naib denirdi. Başında sahib-i beridin bulunduğu Divan-ı Berid ise posta işlerini yürütmekle görevliydi.

Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ı divan toplantısında gösteren bir minyatür
Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ı divan toplantısında gösteren bir minyatür

Selçuklularda ülke toprakları eyaletlere ayrılırdı. Eyaletlerin başında şıhne denilen askerî valiler veya amid adı verilen sivil idareciler bulunurdu. Eyaletlerde güvenliğin sağlanmasından subaşılar, vergilerin toplanmasından amiller, belediye hizmetlerinin yürütülmesi ve pazar yerlerinin denetlenmesinden ise muhtesipler sorumluydu.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Coğrafi Keşiflerin Nedenleri ve Sonuçları

Büyük Selçuklu Devleti’nde hukuk sistemi şeri hukuk ve örfi hukuk olmak üzere ikiye ayrılırdı. Şeri hukukun alanına giren evlenme, boşanma, nafaka, miras ve borç davalarına kadılar bakardı. Vakıfların yönetiminden ve günümüzdeki noterlik hizmetlerinin yerine getirilmesinden de sorumlu olan kadılar, sultanın tayin ettiği kadiü’l kudat denilen başkadı tarafından atanırlardı.

Selçuklularda örfi hukukun alanına giren davalar, adalet teşkilatının başındaki emir-i dada bağlı mahkemelerde görülür, verilen kararlar geciktirilmeden uygulanırdı. Kaynağı Türk töresi olan örfi hukukun uygulayıcılarından biri de bizzat sultanın kendisi idi. Sultan bir tür yüksek mahkeme olan Divân-ı Mezalime başkanlık eder, burada halkın şikâyetlerini dinleyip suçlulara gereken cezaları verirdi.

Selçuklular ordu teşkilatı ve toprak yönetiminde de yeni uygulamalar benimsemişlerdi. Dandanakan Zaferi’ne kadar Selçuklu ordusu ağırlıklı olarak Türkmen süvarilerinden meydana geliyordu. Bu zaferden sonra orduya İran’da kurulan devletlerde olduğu gibi “gulam” denilen askerler de katıldı. Gulam sistemi gereği fethedilen yerlerden alınan erkek çocuklar asker olarak yetiştirilirdi.

Hassa Ordusunu oluşturan bu askerler arasından seçilenlerle Gulaman-ı Saray adında bir özel birlik meydana getirilirdi. Maaşlı askerlerden kurulu Gulaman-ı Sarayın görevi sultanın güvenliğini sağlamaktı. Selçuklu ordusu içinde eyaletleri yönetmekle görevli kişilerin askerleri ile ikta sahiplerinin yetiştirdikleri sipahiler de önemli yer tutardı. Sipahiler barış zamanında eyaletlerin güvenliğini sağlar, savaş zamanında büyük orduya katılırlardı.

Bağlı beyliklerin ve devletlerin orduları da seferberlik zamanlarında başlarındaki beylerle birlikte sultanın emrine girerlerdi. Türkmenler ise önceden olduğu gibi sınır bölgelerinin korunmasında görev alırlardı. Merkez, sağ kanat, sol kanat, öncü ve artçı birlikler şeklinde dizilen Selçuklu ordusu atlı ve yaya askerlerden meydana gelirdi. Askerlerin kullandıkları başlıca silahlar ok, yay, kalkan, mızrak, kılıç, gürz, sapan, nacak ve bıçak idi.

İslam ülkelerinde görülen ikta sistemi genel hatlarıyla Selçuklular tarafından da uygulandı. İkta sistemine göre devlet, ülke topraklarını parçalara ayırarak bunların gelirlerini hizmet karşılığında sivil ve askerî görevlilere bıraktı. Böylece nakit paraya ihtiyaç duymaksızın görevlilerinin ücretini ödeme imkânına kavuştu. Aynı zamanda ikta sahiplerinin yetiştirdiği askerlerden oluşan büyük bir orduya sahip oldu.

İkta sistemiyle birlikte göçebe Türkmenlerin önemli bir bölümü yerleşik hayata geçirildi. Bu yolla işlenen arazilerin genişlemesine bağlı olarak tarımsal üretimin artışı ve sürekliliği sağlandı. Büyük Selçuklu Devleti’nde ikta sistemi ünlü vezir Nizâmülmülk tarafından düzenlendi.

Askerî ve idari iktaları tek elde toplayan vezir, iktaların merkezî bürokrasi tarafından dağıtılması ve birkaç yılda bir el değiştirmesi uygulamasını getirdi. Böylece ikta sahibinin uzun süre belli bir bölgede kalarak orada kendi iktidarını kurmasının önüne geçti.

2- Toplum Yapısı

Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırları içinde Türklerin yanı sıra Araplar, İranlılar, Yahudiler ve diğer milletlerden insanlar bir arada yaşardı. Bu insanlar hayat tarzlarına göre göçebeler ve yerleşikler olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan göçebe Oğuzlar genellikle hayvancılıkla uğraşır, yaylak kışlak hayatı sürerlerdi.

Köylerde veya şehirlerde oturan yerleşiklerden köylüler çiftçilik, şehirliler ise ticaret ve çeşitli zanaat dallarıyla uğraşırlardı. Selçuklu sultanları güçlü bir devlet teşkilatı ve ordu için ülkedeki maddi refahı arttırmak gerektiğini biliyorlardı. Bu nedenle tarımı geliştirmek üzere Horasan ve Irak’ta sulama kanalları açtırdılar. Çiftçilere tohum ve çift hayvanı vererek onları üretime teşvik ettiler. Yollarda güvenliği sağlayıp, posta teşkilatı kurarak ve kervansaraylar inşa ettirerek ticareti canlı tutmaya çalıştılar.

Nişabur-Serahs ticaret yolu üzerinde Selçuklulardan kalma Ribat-ı Şerif Kervansarayı'ndan bir görünüş
Nişabur-Serahs ticaret yolu üzerinde Selçuklulardan kalma Ribat-ı Şerif Kervansarayı’ndan bir görünüş

Selçuklu ülkesindeki başlıca ekonomik faaliyetler tarım ve hayvancılık idi. Buğday, pirinç ve pamuk en fazla yetiştirilen tarım ürünleriydi. Hayvancılık alanında genellikle at ve koyun yetiştirilirdi. Bakır ve gümüş işçiliği ile dokumacılık, Selçukluların en ileri oldukları zanaat dalları arasındaydı. Selçuklular halı ve kilim dokumacılığının yanı sıra pamuklu, yünlü ve ipekli kumaş dokumacılığıyla da uğraşırlardı.

Şehirlerde bu zanaatlarla uğraşanların kurdukları esnaf birlikleri vardı. Aynı zanaat dalında faaliyet gösteren esnafları bir araya getiren bu kuruluşlar, o alanda üretimin düzenli şekilde yapılmasını gözetirdi. Esnaf birliklerinin yöneticileri haksız rekabeti önlemek için tedbirler alır, üretilen malların kalitesini ve fiyatını kontrol ederlerdi. Ayrıca üyeleri arasındaki anlaşmazlıklara çözümler bulur ve onlar adına devlet ile ilişkileri yürütürlerdi.

Canlı hayvan, halı, ipek ve çeşitli madenler Selçukluların belli başlı ihraç ürünleriydi. Dışarıdan alınan ürünlerin başında ise şeker gelirdi. Devletin başlıca gelir kaynakları, Müslüman çiftçilerden alınan öşür ile gayrimüslimlerden alınan haraç ve cizye vergileriydi. Savaşlarda elde edilen ganimetlerin bir bölümü ve bağlı devletlerin ödediği vergiler de devlet hazinesine aktarılırdı.

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu