Tarih Bilimi

Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157)

a. Büyük Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu

Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey Oğuzların Kınık boyundan geliyordu. Oğuzlar Devleti’nde babası Dukak Bey gibi subaşı olarak görev yapan Selçuk Bey, Oğuz yabgusu ile anlaşmazlığa düşünce kendisine bağlı Türkmenlerle birlikte 961 yılında Cend şehrine geldi. Selçuk Bey Cend’e yerleştikten sonra İslamiyet’i kabul etti. Bölgede dağınık hâlde yaşayan Türkmen boylarını etrafında toplayarak gücünü arttırdı. Böylece ileride kendi adıyla anılacak olan Büyük Selçuklu Devleti’nin temellerini attı.

b. Selçuk Bey’den Sonra Oğuzlar

Selçuk Bey’in Mikail, Arslan, Musa ve Yusuf adlarını taşıyan dört oğlu vardı. Bunlardan Mikail bir sefer sırasında ölünce onun oğulları olan Tuğrul ve Çağrı’yı, dedeleri Selçuk Bey büyüttü. Selçuk Bey’in 1007 yılında ölümü üzerine Oğuz boylarının başına “yabgu” unvanını alan Arslan Bey geçti.

Arslan Yabgu Dönemi’nde Oğuzlar, müttefikleri olan Samanoğulları Devleti’nin Karahanlılar ve Gazneliler tarafından yıkılması üzerine zor durumda kaldılar. Bu sırada amcaları Arslan Yabgu ile anlaşmazlığa düşen Tuğrul ve Çağrı Beyler kendileriyle birlikte hareket eden Oğuzların başında yeni yurtlar aradılar.

Tuğrul Bey, güvenlik kaygısıyla çöllere çekilirken Çağrı Bey yanındaki Türkmenlerle birlikte 1015 yılında Anadolu’ya yöneldi. Çağrı Bey, keşif amaçlı bu seferi sırasında Van Gölü havzasına ulaştı. Doğu Anadolu’daki Bizans şehirlerinden geçerek, kuzeye doğru ilerleyip karşısına çıkan Gürcü ve Ermeni kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.

Çağrı Bey, 1021 yılına kadar süren Anadolu seferi sırasında bu ülkenin siyasi, sosyal ve ekonomik durumunu yakından gördü. Dönüşünde kardeşi Tuğrul Bey’e, Anadolu’da kendilerine karşı koyacak önemli bir güce rastlamadığını bildirdi. Bunun üzerine Tuğrul Bey Anadolu’nun kendileri için yeni bir yurt olabileceğine karar vererek etrafındaki beyleri bu ülkenin fethiyle görevlendirdi.

c. Dandanakan Savaşı (23 Mayıs 1040)

Nüfusu her geçen gün artan Selçuklular komşu devletlerin baskıları üzerine bulundukları toprakları terk ederek Gaznelilerin elindeki Horasan’a gelmişlerdi. Burada Nesâ şehri çevresine yerleşen Tuğrul ve Çağrı Beyler, Gazneli Mesut’a bir elçi göndererek ondan hayvanlarına otlak, kendileri için oturabilecekleri bir yer istediler. Sultan Mesut’un bu isteğe ordu göndererek karşılık vermesi üzerine 1035 yılında yapılan savaş Selçukluların zaferiyle sonuçlandı.

Tuğrul Bey zaferin ardından yaptığı antlaşmayla Gazneli Devleti’nden Nesâ, Ferava ve Dihistan vilayetlerini aldı. Ardından 1038 yılında Serahs’ta yapılan savaşta Gaznelileri bir kez daha yenilgiye uğrattı. Selçuklular, Serahs Zaferi’nden sonra topladıkları kurultayda Tuğrul Bey’i hükümdar seçtiler. Ayrıca Eski Türk devlet geleneğine uyarak ülke topraklarını hanedan üyeleri arasında pay ettiler.

Tuğrul Bey kendi payına düşen Horasan’ın merkezi Nişabur’a gelerek burada adına hutbe okuttu. Tuğrul Bey devletinin kuruluşunu tamamlamaya çalışırken Gazneli Mesut 1040 yılında yeni bir sefere çıkmaya karar verdi. İçinde fillerin de bulunduğu büyük bir orduyla Selçuklular üzerine yürüdü.

Merv yakınlarındaki Dandanakan’da yapılan savaş Gazneli ordusunun yenilgisiyle sonuçlandı. Dandanakan Zaferi’yle birlikte Selçuklular, devletlerinin kuruluşunu tamamlayıp yükselişe geçtiler. Gazneliler Devleti ise bu yenilginin ardından iç karışıklıklar içine sürüklenerek dağılma sürecine girdiler.

Dandanakan Zaferi’nin ardından Tuğrul Bey Horasan emiri unvanını aldı. Selçuklu beylerinin savaş meydanında kurdukları tahta oturarak buradan komşu hükümdarlara fetihnameler gönderdi. Bundan sonra Tuğrul Bey Selçuklu Devleti’ni teşkilatlandırmak amacıyla vezirlik makamını kurdu. Bağımsızlığının sembolü olarak adına para bastırdı. Ayrıca Bağdat’taki Abbasi halifesine bir mektup göndererek hükümdarlığının onaylanmasını istedi.

ç. Pasinler Muharebesi (18 Eylül 1048)

Dandanakan Zaferi’nden sonra Tuğrul Bey, hâkimiyet alanını batıya doğru genişletmeye çalıştı. Bu amaçla ilk olarak Hazar Denizi’nin güney kıyılarındaki Taberistan ve Cürcan’ı kendisine bağladı. 1043 yılında Rey şehrine gelerek burayı başkent yaptı. Ayrıca Kazvin, Hemedan ve İsfahan gibi önemli İran şehirlerine hâkim olarak İran’daki konumunu sağlamlaştırdı.

Oğuz boylarına komuta eden Selçuklu ailesi üyelerinden İbrahim Yınal ve Kutalmış Bey’i ise Anadolu’ya gönderdi. Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası’na gelen Selçuklu ordusu burada karşılaştığı Gürcü Prensi Liparit komutasındaki Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. 1048 yılında yapılan Pasinler Muharebesi, Selçuklu Türkleri ile Bizanslılar arasındaki ilk muharebe oldu.

Bizans imparatoru, Pasinler Muharebesi’nde esir düşen Liparit’i kurtarmak ve barış yapmak üzere Tuğrul Bey’e bir elçilik heyeti gönderdi. Görüşmeler Tuğrul Bey’in istediği yıllık vergi konusunda anlaşmaya varılamaması üzerine kesildi. Ancak imparator yeni adımlar atarak anlaşma yollarını açık tutmaya çalıştı. Bu amaçla Tuğrul Bey’in istekleri doğrultusunda Emeviler zamanında İstanbul’da inşa edilen, camiyi onarttı.

Caminin mihrabına Tuğrul Bey’in ok ve yay işareti bulunan tuğrasını koydurdu. Ayrıca burada hutbenin Fâtımî halifesi adına değil Abbasi halifesi ve Tuğrul Bey adına okunmasına karar verdi. Tuğrul Bey de imparatorun bu barışçı yaklaşımına karşı kurtuluş akçesi almadan esir Gürcü kralını serbest bıraktı.

d. Selçuklu-Abbasi İlişkileri

Selçukluların Anadolu’daki fetihleri sürerken Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Şii Büveyhoğullarının ve onları destekleyen Mısır’daki Fâtımiler Devleti’nin tahakkümü altında bulunuyordu. Söz konusu güçlerin elinde tutsak halife, kendisini bu durumdan kurtarması için Tuğrul Bey’den yardım istedi.

Bunun üzerine Tuğrul Bey 1055 yılında Abbasilerin merkezi olan Bağdat’a hareket ederek Büveyhoğulları Devleti’ne son verdi. Tuğrul Bey, Bağdat’ta düzeni sağladıktan sonra imar faaliyetlerine girişti. Dicle’nin doğusunda Tuğrul Bey Şehri adıyla içinde bir saray, camii ve kışlaların bulunduğu yeni bir yerleşme inşa ettirdi.

Bağdat’ta bir yıldan fazla kalan Tuğrul Bey burada kendi adına para bastırıp hutbe okuttu. Aynı günlerde halifenin Çağrı Bey’in kızı Hatice Hatun ile evlenmesi üzerine Selçukluların İslam dünyasındaki nüfuzu daha da arttı.

Tuğrul Bey Fâtımî Halifesi Mustansır’ın Abbasilere karşı yeniden saldırıya geçmesi üzerine bir kez daha Bağdat’a geldi. Halifelik sarayında düzenlenen törende Abbasi Halifesi Kâim bi-Emrillah Tuğrul Bey’e iki taç giydirip kılıçlar kuşatarak onu Doğu’nun ve Batı’nın hükümdarı anlamında Melikü’l-meşrik ve’l-mağrib ilan etti.

Hilatlar ve sancaklarla birlikte Rükneddîn (Dinin direği) lakabını verdiği Tuğrul Bey’i resmî bir fermanla İslam âleminin liderliğine yükseltti. Bundan sonra Abbasi halifeleri sadece dinî yetkilerini kullanabilen sembolik birer görevliye dönüştüler. Selçuklu hükümdarları ise yeryüzünün dünyevi hâkimi konumuna gelerek Sultan-ı İslam unvanını kullanmaya başladılar.

e. Alp Arslan

Tuğrul Bey’in 1063 yılında ölümünden sonra Selçukluların başına Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan geçti. Alp Arslan, devlet içindeki otoritesini sağlamlaştırdıktan sonra 1064 yılında büyük bir ordu ile Azerbaycan’a girdi. Kendisi Ermenistan üzerinden Gürcistan’a doğru ilerlerken oğlu Melikşah’ı, veziri Nizâmülmülk ile birlikte Doğu Anadolu’ya gönderdi.

Alp Arslan Kafkasya Seferi sırasında Bizans’a ait kale ve şehirleri fethetti. Bunlardan özellikle Ani Kalesi’nin fethi İslam dünyasında sevinçle karşılandı. Abbasi halifesi kazandığı zaferden dolayı Alp Arslan’a fethin babası anlamına gelen Ebü’l-feth unvanını verdi. Alp Arslan, 1067 yılı sonlarına doğru çıktığı ikinci seferde Gürcistan’ı fethederek Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı bir uç beyliği hâline getirdi.

f. Malazgirt Muharebesi (26 Ağustos 1071)

Alp Arslan Kafkasya’da kazandığı zaferlerin ardından Mısır’daki Fâtımi Halifeliği üzerine yöneldi. Bu devletin amacı Abbasi Halifeliğini ve onun koruyucusu durumundaki Büyük Selçuklu Devleti’ni yıkmaktı. Alp Arslan Fâtımileri ortadan kaldırarak İslam dünyasındaki iki başlılığa son vermek istiyordu.

1071 yılında çıktığı sefer sırasında Doğu Anadolu’ya giren sultan ilk olarak yolu üzerindeki Malazgirt Kalesi’ni fethetti. Daha sonra güneye doğru ilerleyerek Halep’e geldi. Ancak tam bu sırada Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in büyük bir orduyla Doğu Anadolu üzerine sefere çıktığı haberini aldı. Bunun üzerine Mısır Seferi’ni yarıda keserek Ahlat’a geldi.

Alp Arslan, gönderdiği elçilik heyetiyle Bizans İmparatoru’na barış teklifinde bulundu. İmparator barışın Selçuklu başkenti Rey’de olabileceğini söyleyerek teklifi reddetti. Alp Arslan barış girişiminin sonuçsuz kalacağını tahmin ederek önlemini almıştı. Türk savaş usulüne göre askerlerinin büyük bölümünü ovanın etrafındaki tepelere yerleştirmiş, kendisi de az sayıdaki askeriyle birlikte merkezde konuşlanmıştı.

26 Ağustos 1071 günü Ahlat ile Malazgirt arasındaki Rahve Ovası’nda yapılan muharebe Selçuklu merkez kuvvetlerinin hücumuyla başladı. Romen Diyojen, üzerine gelen kuvvetleri ezip geçmek amacıyla bütün ordusuyla birlikte taarruz etti. Bu sırada Alp Arslan Turan taktiği gereği Bizans kuvvetlerinin pusu bölgesine gelmesini bekliyordu.

Bizans ordusu beklenen yere geldiğinde Selçuklu ordusunun hücumuyla neye uğradığını şaşırdı. Tuzağa düşürüldüğünü anlayan İmparator geri dönmeye çalıştıysa da etrafını saran Türk süvarilerini aşamadı. Ordusundaki Türk asıllı Peçenekler ve Uzların (Oğuzlar) Selçuklu saflarına geçmesiyle de kurtuluş ümidini yitirdi. Şiddetli geçen muharebenin sonunda Bizans askerlerinin birçoğu hayatını kaybetti. Başta Romen Diyojen olmak üzere çok sayıda Bizans askeri esir düştü.

Malazgirt Savaşı’nda tutsak edilen Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın huzuruna getirilişi (temsilî)
Malazgirt Savaşı’nda tutsak edilen Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın huzuruna getirilişi (temsilî)

Alp Arslan, huzuruna getirilen Romen Diyojen’i bir konuk gibi ağırlayıp teselli etti. Cezalandırılmayı bekleyen İmparator’u affederek onunla bir antlaşma yaptı. Antlaşma metnine göre Bizans, Selçuklu Devleti’ne yıllık vergi ödeyip istenildiği zaman yardımcı kuvvet gönderecek ve elindeki Müslüman esirleri serbest bırakacaktı.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Oğuz Göçleri ve Anadolu

Malazgirt, Urfa, Menbiç ve Antakya şehirlerini de kaleleriyle birlikte Selçuklulara verecekti. Alp Arslan, antlaşmayı uygulaması için Romen Diyojen’i bir muhafız birliği eşliğinde İstanbul’a doğru yola çıkardı. Ancak bu sırada Bizans tahtına başka birinin geçmiş olması ve yeni imparatorun Diyojen’i yakalatarak hapsetmesi üzerine antlaşma uygulanamadı.

g. Malazgirt Zaferi’nin Sonuçları

Malazgirt Zaferi, İslam dünyasında da büyük bir sevinç ve heyecanla karşılandı. Zaferden sonra Abbasi halifesine gönderilen fetihname halkın huzurunda okunurken Bağdat’ta şenlikler ve kutlamalar yapıldı. Halife de İslam ülkelerinin sultanı unvanını verdiği Alp Arslan’a hediyeler gönderdi.

Malazgirt Zaferi, Türk tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu zaferle Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Alp Arslan, Selçuklu beylerini ve komutanlarını Anadolu’nun fethiyle görevlendirdi. Bundan sonra Anadolu’ya giren Türkler kısa sürede Ege ve Marmara kıyılarına ulaşarak fethettikleri yerlerde güçlü devletler kurdular. Böylece Anadolu topraklarının Avrupalılar tarafından Türkiye adıyla anılmasını sağladılar.

Malazgirt Zaferi Anadolu’nun Türkleşme sürecini başlatırken diğer yandan Türkleri Anadolu’dan atma düşüncesini de ortaya çıkardı. Haçlı orduları bu düşünceyi hayata geçirmek amacıyla pek çok sefer düzenledi. Ancak Türkler bu saldırılara karşı ebedî vatan bildiği Anadolu’yu kahramanca savunarak Haçlı hayallerinin gerçekleşmesine izin vermedi.

ğ. 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türk Milletinin Zaferi

Türk milleti vatanını ve bağımsızlığını koruma konusundaki son zaferini 15 Temmuz 2016 gecesinde yaşanan hain darbe girişimine karşı kazandı. O gece millî iradeyi yok sayarak demokrasimizi ortadan kaldırmayı hedefleyen terör örgütünün silahlı kuvvetlerimizin içinde yapılanmış unsurları, hain planlarını hayata geçirmek için harekete geçtiler.

Devletimizin tanklarını, uçaklarını, helikopterlerini gasbederek bunları milletimize karşı kullanmaktan çekinmediler. İradelerini çıkarları uğruna başkalarının emrine veren teröristler başta TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi olmak üzere emniyet ve istihbarat binalarını bombaladılar.

Ancak Türk milleti hain terör örgütünün bu darbe girişimine sessiz kalmayarak en sert tepkiyi gösterdi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı üzerine her kesimden vatandaşımız ülkemizin bağımsızlığını ve geleceğini korumak üzere sokaklara çıktı.

15 Temmuz hain darbe girişimine karşı meydanları dolduran vatandaşlarımız

15 Temmuz gecesi kahraman Türk vatandaşları tankların önüne korkusuzca yatarak ve göğsünü kurşunlara siper ederek darbe girişimini bastırdı. Böylece tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet uğruna canını vermekten çekinmeyeceğini göstererek bir demokrasi destanı yazdı. O gece darbecilerin açtığı ateşle 250 vatandaşımız şehitlik mertebesine yükselirken 2.740 vatandaşımız da yaralanarak gazi oldu.

15 Temmuz 2016 tarihe Demokrasi ve Millî Birlik Günü olarak geçti. Millî iradenin karşısında hiçbir gücün duramayacağının ispatı olan bu günün anlamını ve önemini iyi kavramalıyız. Ülkemizin bağımsızlığının yanı sıra bireysel hak ve özgürlüklerimizi de 15 Temmuz’da darbecilere karşı cesaretle direnen demokrasi sevdalılarına borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.

Bu vesileyle demokrasi ve millî birlik uğruna canını hiçe sayan şehitlerimize ve gazilerimize şükran duymalıyız. Her yıl 15 Temmuz’da düzenlenen Demokrasi ve Millî Birlik Günü anma etkinliklerinde onları hatırlamalı, fedakârlıklarını anlatmalıyız. Bizlere miras bıraktıkları özgürlük ve bağımsızlık ruhunu daima yaşatma gayreti içinde olmalıyız.

h. Malazgirt Zaferi’nden Sonra Büyük Selçuklu Devleti

Büyük Selçuklu Devleti’nin batıda Bizans ile mücadele etmesini fırsat bilen Karahanlılar doğudaki Selçuklu topraklarını ele geçirmişlerdi. Bunun üzerine Karahanlılar üzerine sefere çıkan Sultan Alp Arslan, Ceyhun Nehri’ni geçip doğu yönünde ilerledi. Sultan sefer sırasında Karahanlı kalelerinden birini aldı. Ancak huzuruna getirilen teslim olmuş kale komutanı tarafından hançerlenerek şehit edildi (1072).

Alp Arslan’dan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin başına oğlu Melikşah geçti. Melikşah ilk iş olarak taht mücadelesine girişen amcası Kavurd Bey’i yenilgiye uğrattı. Ardından Karahanlı ve Gazneli Devletlerini barış istemek zorunda bırakarak doğu sınırının güvenliğini sağladı. Alp Arslan gibi Melikşah’ın da en büyük amaçlarından biri Mısır’daki Fâtımi halifeliğini ortadan kaldırmaktı.

Bunun için Suriye Seferi’ne çıkan Melikşah Fâtımileri baskı altına aldı. Sefer dönüşünde de Selçukluların İslam dünyasındaki koruyuculuğunu göstermek üzere Bağdat’a giderek halifeyi ziyaret etti. Burada halifenin emri ile Melikşah’a doğunun ve batının hükümdarlığını simgeleyen iki kılıç kuşatıldı. Melikşah Dönemi’nde Büyük Selçuklu Devleti’nin toprakları Anadolu ve Suriye’nin yanı sıra kuzeye doğru da genişledi.

1086 yılında Kafkasya Seferi’ne çıkan Sultan, bölgedeki Gürcü ve Ermeni krallıklarını kendisine bağladı. Doğu Anadolu’ya gönderdiği ordusuyla Bitlis, Ahlat, Siirt, Hasankeyf, Silvan, Cizre ve Diyarbakır’ı aldı. Onun döneminde Büyük Selçuklu Devleti en geniş sınırlarına ulaştı

Büyük Selçuklu Devleti haritası
Büyük Selçuklu Devleti

Sultan Melikşah Dönemi’nin önemli olaylarından biri de Hasan Sabbah’ın başlattığı Bâtınilik hareketinin dinî-siyasi nitelikli bir ayaklanmaya dönüşmesi oldu. İran’daki Elbruz Dağlarının sarp kayalıkları üzerine kurulu Alamut Kalesi’ni ele geçiren Hasan Sabbah, halk arasında yaptığı propagandalar ve fedailerine düzenlettiği suikastler yoluyla devlet otoritesini sarstı. Melikşah Bâtınilerin yıkıcı faaliyetlerine son vermek için çok uğraştı. Ancak bu mücadelesinde kesin sonuç elde edemeden 1092 yılında hayatını kaybetti.

ı. Büyük Selçuklu Devleti’nin Yıkılışı

Melikşah’ın ölümünden sonra oğulları Mahmut, Berkyaruk, Mehmet Tapar ve Sencer arasında 1118 yılına kadar sürecek taht kavgaları başladı. İç karışıklıkların yaşandığı Fetret Devri’nde ilk olarak Berkyaruk, taht mücadelesini kazanarak Büyük Selçuklu tahtına oturdu. Berkyaruk’un 1105’te ölümünden sonra da devletin başına Mehmet Tapar geçti.

Sultan Berkyaruk’u Büyük Selçuklu tahtında otururken gösteren minyatür (Reşidüddin, Cami’üt Tevarih)

Mehmet Tapar, Büyük Selçuklu sultanı olduktan sonra sarsılan devlet otoritesini yeniden kurmaya çalıştı. Bu amaçla içeride Bâtınilerle, dışarıda ise Anadolu ve Suriye’ye girmiş olan Haçlılarla mücadele etti. Ancak Büyük Selçuklu Devleti’ni eski gücüne kavuşturamadı.

Son Selçuklu: Sultan Sencer (1118-1157)

Mehmet Tapar’ın 1118 yılında ölümünden sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin başına Sencer geçti. Sencer Dönemi’nde doğuda Karahitaylar, batıda ise Haçlılar Selçuklular üzerindeki baskılarını arttırdılar. Abbasi halifeleri de Selçuklu hâkimiyetinden kurtularak dünyevi yetkilerini geri alma yönündeki çabalarına hız verdiler.

Bunun üzerine Sultan Sencer, ilk olarak başkenti İsfahan’dan alıp doğu sınırına yakın bir bölgedeki Merv şehrine taşıdı. Böylece Karahitaylara karşı güçlü bir savunma düzeni kurmaya çalıştı. Ardından Büyük Selçuklu Devleti’nin siyasi gücünü Abbasi halifeliğine yeniden tanıttı. Gazneliler ve Karahanlılar üzerine düzenlediği seferlerle de bu devletleri kontrol altına aldı. Diğer yandan Harzem Valisi Atsız’ın isyanını bastırarak ülke içinde birliği sağladı.

İçte ve dışta kazandığı zaferler nedeniyle Sultan-ı azam (büyük sultan) ve İskender-i sani (İkinci İskender) unvanlarıyla anılan Sencer, Büyük Selçuklu Devleti’ni eski gücüne kavuşturdu. Ancak bu durum kalıcı olamadı. Karahitaylarla yapılan Katvan Savaşı’nda alınan yenilginin ardından doğudaki Selçuklu toprakları bu devletin istilasına uğradı (1141).

Sultan Sencer Dönemi’nin önemli olaylarından biri de Oğuz İsyanı oldu. Vergi meselesi yüzünden başlayan isyanın temelinde devletin asıl kurucusu olan Oğuzların önemli devlet görevlerine İranlıların getirilmesine gösterdikleri tepki vardı. Bu durum Oğuzların kendi devletlerine ve Selçuklu sultanlarına duydukları bağlılığın zayıflamasına yol açmıştı.

Sencer, Oğuz İsyanı’nı bastırmak üzere 1153 yılında sefere çıktı. Ancak isyanı bastıramadığı gibi Oğuzlara esir düşerek dört yıl boyunca onların elinde tutsak kaldı. Ordusu dağılan ve hazinesi boşalan Sencer tutsaklıktan kurtulsa da 1157 yılında hayatını kaybetti. Onun ölümüyle birlikte Büyük Selçuklu Devleti sona erdi.


Selçuklularda ülke toprakları hanedanın erkek üyeleri arasında paylaştırılırdı. Onlar da kendilerine bırakılan bölgeleri melik unvanıyla yönetirlerdi. Melikler görünüşte Büyük Selçuklu sultanına bağlı olsa da çoğu zaman bağımsız bir hükümdar gibi hareket ederlerdi. Merkezî otoritenin zayıflaması ve en sonunda Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılışıyla birlikte melikler hüküm sürdükleri topraklarda ayrı birer devlet hâline gelmişlerdi. Adlarını kuruldukları yerlerden ve Selçuklu hanedanından alan bu devletler şunlardı:

  • Irak ve Horasan Selçukluları (1118-1194)
  • Kirman Selçukluları (1048-1187)
  • Suriye Selçukluları (1078-1117)
  • Türkiye Selçukluları (1077-1308)

Büyük Selçuklu Devleti’nde hükümdar çocukları küçük yaşlarından itibaren ülkenin çeşitli yerlerine yönetici olarak görevlendirilirdi. Yöneticilikleri sırasında onlara atabey denilen deneyimli devlet adamları rehberlik ederdi. Atabey, şehzadeyi her konuda eğitip ona devlet yönetimine ilişkin bilgi ve beceriler kazandırırdı. Ancak bu devlet adamları Selçuklu merkezî otoritesinin zayıflamasıyla birlikte bulundukları yerlerde bağımsız birer hükümdar gibi hareket edip ve kendi devletlerini kurdular. Selçuklu atabeyleri tarafından kurulan başlıca siyasi yapılar şunlardı:

  • Şam Atabeyliği (Böriler) (1104-1154)
  • Musul ve Halep Atabeyliği (Zengiler) (1127-1233)
  • Azerbaycan Atabeyliği (İldenizliler) (1148-1225)
  • Fars Atabeyliği (Salgurlular) (1148-1286)
  • Erbil Atabeyliği (Beg-Teginoğulları) (1146-1232)

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu