Türk İnkılabı

Saltanatın Kaldırılması

Yeni Türk Devleti’nin siyasal yapısını sağlamlaştıracak ilk adım, Saltanatın kaldırılması olacaktı. Bu ilk adımın atılması kolay değildi.

Türk Ulusu tarih boyunca, başında bir hükümdarın bulunmasına alışmıştı. Eski Türk anlayışına göre egemenlik kutsal bir kavramdı. Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra egemenlik kavramı, dinsel kurallarla da desteklendi.

Peygamber’in vekili sayılan halifeler, Türk hakanlarına ulusu yönetmek hakkını, dinsel kurallara dayanarak verdiler. Böylece eski Türk anlayışı, İslam ilkeleriyle bağdaşınca saltanatın önemi daha da arttı. 23 Nisan 1920’de TBMM egemenliğin ulusa ait olduğunu kabul edince, garip bir çelişki doğmuştur.

Saltanatın Kaldırılması

Bir taraftan egemenliğin tek bir kişiye ait olduğu saltanat, diğer yanda halk iradesine dayalı milli egemenlik bulunmaktaydı.

Milletvekilleri bir yandan egemenliğin ulusa ait olduğunu belirtirken, bir yandan da padişaha bağlı olduklarını söylüyorlardı. Vahdettin’in, zaferi kazanan Türk Devleti’ne baş olması artık kabul edilemezdi. Ancak ya başka bir Osmanlı şehzadesi ya da Atatürk’ün kendisi padişah olmalı idi. Her iki çözüm yolunun da ulusal egemenlik ilkesi karşısında tutarlı yanı yoktu.

Mudanya Mütarekesi’nden hemen sonra barış konferansı için hazırlıklar başlayınca Osmanlı Hükumeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi. İtilaf devletlerinin hala İstanbul’da bir hükumet tanımak ve onu da TBMM hükumeti ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükumetin de delegeleri beraberce seçmek için, TBMM’ye başvurmaya yeltenmesi, Mustafa Kemal Paşa’yı harekete geçirdi.

Saltanatın Kaldırılması
Saltanatın Kaldırılması

Lozan Konferansı öncesinde, İstanbul’daki saltanat hükumetinin barış görüşmelerine çağrılması, Atatürk’e beklediği fırsatı verdi. Bütün aydınların düşüncesi adaletli bir barış yapılması üzerinde düğümlendiği sırada, Saltanat sorunu kestirme yoldan çözümlenecekti. TBMM, 1/2 Kasım 1922 günü verdiği bir kararla “Osmanlı İmparatorluğu”nun hayatının sona erdiğini İstanbul’daki saltanatın tarihe karıştığını belirtti.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar

Saltanatın Kaldırılması Sonrasında Hilafet

Saltanatın kaldırılması sorun değildi. Ancak muhalefet Hilafet Makamının ne olacağını düşünüyordu. Bu yüzden sert tartışmalar yapılıyordu.

Tasarının ortak komisyonda görüşülmesi sırasında, işlerin yeniden çıkmaza girmek üzere olduğunu anlayan Atatürk, bir sıranın üzerine çıkarak şöyle konuştu:

“Hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hâkimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hâkimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehâl olacaktır. Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” demiştir.

Mesele daha sonra ortak komisyonca çözümlenmiştir. 1 / 2 Kasım 1922 gecesi verilen 308 numaralı kararla İstanbul’un işgal tarihi olan 16 Mart 1920’den itibaren Saltanatın “ebediyen” kalkmış bulunduğu belirtildi. Yalnız halifelik sorunu henüz çözülememişti. Halifelik hakkı, Osmanlı ailesi için saklı tutuluyordu.

Saltanatın kaldırılması ile ilgili kararın 1. Maddesinde, Anayasayla egemenlik haklarının millete geçtiğini, saltanatın kaldırıldığını; 2. maddesinde ise Halifeliğin Osmanlı hanedanına ait olduğu, TBMM’nin bu makama hanedanın en uygun kişisini seçeceği ifade edilmektedir.

17 Kasım 1922’de halifelik unvanını henüz üstünde taşıyan Vahdettin, İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’a bir yazıyla başvurarak İngiliz savaş gemisine sığındı ve İstanbul’dan ayrıldı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu