İmanın İnsana Kazandırdıkları
Yemek içmek gibi maddi ihtiyaçlarımız yanında inanma, güvenme, sevme ve sevilme gibi manevi ihtiyaçlarımız da vardır. İnanmak ve güvenmek insanın yaratılışında olan güçlü duygulardır. İnsanlar birbirlerine inanmak ve güvenmek isterler. Bunlar sağlıklı bir birey ve toplum olmanın vazgeçilmez şartlarıdır.
İnsanların birbirlerine inanmadıkları ve güvenmedikleri bir yerde barış, huzur ve mutluluk olmaz. Orada korku, endişe ve karmaşa hâkim olur. Bunun yanı sıra insanlar her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, her zaman yanlarında olan ve kendisine dua edip sığınabilecekleri yüce bir varlığa inanma ihtiyacı içindedirler. Bu, Yüce Allah’ın insanların yaratılışına koyduğu bir ihtiyaçtır.
Bu sayede insanlar Rablerini bilmek ve O’na ibadet etmek arayışı içinde olurlar. Yüce Allah’a iman, inanma ve güvenme duygularımızı en doğru şekilde tatmin etmemizi sağlar. İman sayesinde insan kendini yalnız ve çaresiz hissetmez ve asla ümitsizliğe kapılmaz. Çünkü bilir ki Allah (c.c.), kendisine maddi ve manevi rızıklar verir. Duaları işitir ve tüm dualara icabet eder.
Yüce Allah kulunu asla yalnız bırakmaz, ona yardım eder. Merhameti ve şefkatiyle muamele eder. Allah’ın (c.c.) varlığına inanmak insana güç verir. İnsan O’nun zikriyle mutlu ve huzurlu olur. Mümin, kendine bu kadar yakın olan, kendisine her zaman nimetler veren Rabbi karşısında sorumluluklarının ve görevlerinin bilincinde olur ve buna uygun yaşar. Allah’a (c.c.) imanı sayesinde güçlü, sağlıklı ve dengeli bir karaktere sahip olur. Ailesine, vatanına, milletine, tüm insanlığa ve yaratılmış her şeye karşı sorumluluk bilinci, sevgi, merhamet ve şefkat duygularıyla hareket eder.
Yüce Allah’ın insanlara peygamberler göndermesi ve onlara vahiy yoluyla emir ve yasaklarını bildirmesi, merhametinin bir göstergesidir. Peygamberlerin de bizim gibi birer insan olmaları onları örnek almamızı kolaylaştırır.
Müslümanlar son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) iman ederek ve onu kendilerine örnek alarak iyi birer insan olmaya çalışırlar. Kur’an-ı Kerim sayesinde Rabbimizle irtibatımız kesintisiz bir şekilde devam eder. Vahiy yani Allah’tan (c.c.) gelen bilgi ve mesajlar aklımıza rehberlik eder. Bu sayede yolumuzu şaşırmaz, doğru yoldan ayrılmayız.
Meleklere iman, gayba imanın bir göstergesidir. Gayb, maddi âlemin ötesinde kalan, duyularımızla algılayamadığımız âlemdir. Meleklerin varlığına inanarak yaşamak yeryüzünde yalnız olmadığımıza, Allah’ın (c.c.) kuvvetinin, iyiliğin ve güzelliğin her yerde olduğuna inanarak yaşamak demektir.
Böyle bir yaşam Müslümanlara güven, huzur ve mutluluk verir. Meleklerin varlığına iman eden mümin, bu sayede davranışlarını güzelleştirir. Meleklerin müminlerin dostu olması ve onlar için dua etmeleri Müslümanlara cesaret ve güç verir. Bu inançtan güç alan Müslüman ibadet ve iyilikte âdeta bir melek gibi olmaya çalışır.
Ahiretin varlığına iman eden biri, ölüm karşısında kendini çaresiz ve aciz hissetmez. Ölümü bir son değil sonsuz hayatın başlangıcı olarak görür. Bu dünyaya imtihan olarak gönderildiğinin bilinciyle yaşar ve gerçek hayat olan ahiret hayatı için hazırlanır.
Bu sayede hem dünyasını hem de ahiretini kazanır. Dünyada yaptıklarının hesabını Yüce Allah’a vereceğini bildiği için haram ve kötü işlerden kaçınarak helal ve güzel işlere yönelir. Kendini sürekli hesaba çeker ve hatalarından, günahlarından tövbe eder.
Nefsi üzerinde özdenetim sağlar, davranışlarını kontrol eder. İnsanlara ve dünyaya faydalı olmaya çalışır, zararlı davranışlardan uzak durur. Bu dünyadaki zulüm ve haksızlıkların ahirette mutlaka cezasını bulacağını bilir. Bu, onda adalet duygusunun gelişmesini sağlar.
Ahirete iman insanın yaratılışında var olan sonsuzluk özleminin ve her zaman mutlu olma isteğinin bir karşılığıdır. Bu sebeple müminler, barış, esenlik ve sonsuz mutluluk yurdu olan cenneti kazanmaya ve Yüce Allah’ın rızasına ermeye çalışır.
Kadere iman, Yüce Allah’ın her şeyi belli bir amaca yönelik olarak mükemmel bir düzen içinde yarattığına inanmaktır. Kadere iman eden bir mümin, yaşadığı dünyada geçerli olan Allah’ın (c.c.) koyduğu kanunlara uyumlu bir hayat sürer. Kendine ve tabiata zarar vermez, düzeni bozmaz, ölçüyü kaçırmaz.
Her şeyin belli bir amaç ve hikmet doğrultusunda yaratıldığını bilir. Özgür iradesini kullanarak yaratılış amacına uygun işler yapar. Mümin için dünyada tesadüf diye bir şey yoktur. O, her şeyin sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi Allah’ın (c.c.) bilgisi dahilinde gerçekleştiğine inanır.
Başına ne gelirse gelsin, neyle karşılaşırsa karşılaşsın Rabbini hatırlar. Zorluk ve sıkıntılara sabreder; mutluluk ve nimetlere şükreder. Yüce Allah kader konusunda insana zorlama yapmamıştır. Kişi akıl ve iradesiyle neyi isterse Allah (c.c.) onu yaratır.
Yani dilemek kuldan, yaratmak ise Allah’tandır. Rızkını kazanmak için çalışır, yılgınlık ve tembellik göstermez. Bir işte üzerine düşen görevleri yapar ve sonuç için her zaman Allah’a (c.c.) güvenir. Böylesi bir hayat güzel ve anlamlı bir hayattır. Müminin hayatına bu güzelliği ve anlamı veren onun Yüce Allah’a olan imanıdır.