Bilinç ve Bilinçaltı Nedir?
Bilinç ve Bilinçaltı
Organizmanın kendi iç dünyasını bilmesi, dış dünyasını ve çevresini tanıması bütünüyle bu varlıklar dünyasının farkında olmasına bilinç denir. Bilinç aynı zamanda bir genel uyanıklık hâlidir.
Yeme içme ile ilgili durumlarımız, ağrıları fark etmemiz, havanın sıcak ve soğuk olduğunu bilmemiz, bunlardan daha fazlası ve çok daha karışığını bilincimiz ve bilinçli olma hâlimizle anlar, fark eder ve davranışta bulunuruz. Bilinçli olan bireyin farkındalık düzeyi yüksektir. Kendisini tanıdığı için iç dünyasında olup bitenleri bilir, dış dünyanın da farkındadır.
Bireyin çevresinde gelişen olaylardan haberdar olması, olaylar karşısındaki doğal tavrı, doğru tutum ve davranışları göstermesine neden olacaktır.
Fizyolojik olarak bilinç, merkezî sinir sistemi ve beyin bölgeleri ile beynin bir işlevidir. Buna göre bilinç, uyarıcıların sinir sistemi yoluyla beyne götürülüp, değerlendirilip tepkide ve bir davranışta bulunması hâlidir. Bireyin normal bilinç durumunda kendisi ve çevresi hakkında genel bilgilere sahip olması gerektiği kabul edilir.
Örneğin kendi çevresinden gelen uyarıcıları duyu organları ve sinir sistemi aracılığıyla alıp beyne iletir. İletilen bu bilgiler beyinde önceden var olan bilgilerle karşılaştırılır. Eş zamanlı olarak bireyin içinde bulunduğu psikolojik durumu, duygu, düşünce ve hayal gücünün birlikte etkileşiminden yeni bilgiler doğar.
Kısaca ifade edilen süreçler sonunda yeni bilgiler edinir. hafızasındaki bilgileri bilincine çağırıp kullanır. Yüzmesi için suyun üzerinde kalması gerektiğini hafızasındaki depo bilgilerden bilir. Bireye bu bilgiler suyun içinde psiko-motor beceri gerektiren davranışları hızlıca öğrenilebilmesinde yardımcı olur. Böylece birey sahip olduğu bilgileri yeni bir davranış şekline dönüştürüp yüzmeyi öğrenmiş; çevresine uyum sağlamış olur.
Bilinçaltı kavramı literatüre S. Freud tarafından kazandırılan bir terimdir. Freud’a göre bilinç bir buzdağına benzer. Farklı bilinç hâlleri suyun altında ve üstünde yer alan buz dağı bölümlerine benzetilerek oluşturulmuştur. Buz dağının görünen kısmı bilinç, yani her türlü düşünce ve algıların oluştuğu farkındalık alanıdır.
Buz dağının suyun altında kalıp görünmeyen daha büyük kısmı ise bilinçaltının ifadesi olan metafordur. Freud’a göre bilinçaltında akıl dışı istek ve dürtüler, farkında olmadığımız korkular yer alır.
Ona göre bir zamanlar bilincimizde olan ancak sonradan birtakım nedenlerle bilinçaltına attığımız düşünceler davranışlarımızı yönlendirirler. Akıl hastalıklarının temelinde de zamanla bastırıldıkları yerden davranışları yönlendiren duygu ve düşünceler yer alır.
Freud’un tanımladığı bilinçaltı kavramı kapsam ve nitelik bakımından günümüzde şöyle bir biçime dönüşmüştür: Organizmanın duyumsamaya ve algılamalarına dönük işlemlerin tamamına yakın bir bölümünün bilinçaltında meydana geldiği iddia ve algısı oluşmuştur.
Bilinçaltı derin bir kuyu ya da kap gibi düşünülerek istenmeyen, hoşa gitmeyen rahatsız edici deney ve tecrübelerin bu kaba veya kuyuya boşaltıldığı varsayılmaktadır.
Oysa bilinci anlatırken ifade edildiği gibi duyumsama, algılama ve hafızayla ilgili işlemlerin yapıldığı yer, beynin içinde korteksle birlikte yer alan bölümlerdir. Ancak bu bölümlerden hangisi ya da hangilerinin bilinçaltını oluşturduğu ne iddia edenler ne de bu algıyı savunanlar tarafından bilinmektedir.
Bilinçliliğin Farklı Düzeyleri
Bilinç ya da bilinçsizlik insanın sosyokültürel çevre ve biyo-psiko yapısıyla ilgili olduğu için kategorik değil; farklı düzeyleri vardır. Dikkatli uyanıklık, gevşek uyanıklık ve hafif uyku, aşırı uyanıklık vb. bilinçlilik hâlleridir. Dikkatli uyanıklık, organizmanın duygularının ortalama ve dikkatinin istenilen düzeyde olmasıdır.
Örneğin insan öğrenmesi gereken bilgileri gerekli dikkati harcayarak öğrenir. Dinlemesi ve öğrenmesi gereken durumlarda aktif bir dinleyici olarak etkin bir dikkatle öğrenir. Gevşek uyanıklık, organizmanın iç ve dış uyarıcılardan tedirgin olmadığı, bunu davranışlarına yansıttığı, gergin olmayan sakin bir bilinçlilik hâlidir.
Hafif uyku hâli, iç ve dış uyarıcılara karşı insan bilincinin zayıfladığı, algıların işlemediği dönemdir. Aşırı uyanıklık dönemi de organizmanın yaşamında yer alan ani değişiklikler ya da başka bir nedenle oluşan heyecanlanma durumudur. Bu durumda dikkat heyecanın etkisiyle dağınık vaziyettedir. Bilinç eski zindeliğini kaybetmiş ve zayıflamıştır.
Kaynak:12.Sınıf Psikoloji Ders Kitabı (PDF)