Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı
Dünya tarihine yön veren belli başlı milletlerden biri olan Türkler başka toplumlarla karşılaştırıldığında onlardan çok daha önce millet ve devlet olma fikrine sahip olmuşlardır. Bu fikirlerin etkisiyle de tarihin en eski dönemlerinden itibaren devlet olarak nitelendirilebilecek siyasi teşekküller meydana getirmiş ve millî varlıklarını koruyabilmişlerdir. Türkler ilk devletlerini tarih sahnesine çıktıkları yer olan Orta Asya’da kurduktan sonra egemenlik sahalarını dört bir yana doğru genişletmişlerdir.
- MÖ 220 – Asya Hun Devleti’nin kurulması
- 216 – Asya Hun Devleti’nin yıkılması
- 370 – Avrupa Hun Devleti’nin kurulması
- 375 – Kavimler Göçü
- 496 – Avrupa Hun Devleti’nin yıkılması
- 552 – I. Kök Türk Devleti’nin kurulması
- 630 – I. Kök Türk Devleti’nin yıkılması
- 682 – II. Kök Türk Devleti’nin kurulması
- 742 – II. Kök Türk Devleti’nin yıkılması
- 744 – Uygur Devleti’nin kurulması
- 840 – Uygur Devleti’nin yıkılması
1- Türk Adının Anlamı
Türk dili ve Türk tarihi üzerine araştırma yapan bilim insanlarının elde ettikleri bilgilere göre Türk adı ilk olarak Çin kaynaklarında geçmiştir. Altay Dağlarını miğfere benzeten Çinliler, bu dağların eteklerinde oturan ve demircilikle uğraşan kavme de miğfer anlamına gelen “Türk” adını vermişlerdir. Türk sözcüğü, VIII. yüzyılda dikilen Orhun Kitabelerindeki “Türk budun”, “Türk kağan”, “Türk töresi”, “Türk adı” gibi ifadelerde bir millet adı olarak kullanılmıştır.
Uygurlar zamanına ait belgelerde Türk sözü güç, kuvvet ve olgunluk anlamlarına gelmektedir. Uygurlar olgunlaşmış gençleri “Türk yiğit” veya “Türk kızlar” gibi ifadelerle anlatmışlardır. Kaşgarlı Mahmut da Divanü Lügati’t-Türk adlı eserinde “Türk” sözünün olgunluk çağı anlamına geldiğini belirtmiştir. XIX. yüzyılda Danimarkalı bilgin Wambery (Vamberi), Türk kelimesinin “türemek” fiilinden geldiğini ileri sürmüştür.
Wambery’e göre nasıl ki “yürümek”ten “yürük” veya “yörük” sözcükleri türetilmişse “türemek”ten de “Türük” sözcüğü türetilmiş ve bu sözcük zaman içinde Türk şekline dönüşmüştür. Türk adının anlamını açıklamaya çalışanlardan biri de ilk Türk sosyoloğu olarak kabul edilen Ziya Gökalp’tır. Gökalp, Türk adının “töre sahibi” anlamındaki “türeli” sözcüğünden geldiğini söylemiştir.
Türklerin yaşadığı yer anlamına gelen Türkiye ismine ise ilk olarak VI. yüzyıla ait Bizans kaynaklarında rastlanmıştır. Bu yüzyılda Türkiye adı Orta Asya için kullanılmıştır. IX ve X. yüzyıllarda Volga Nehri’nden Orta Avrupa’ya kadar uzanan topraklara Türkiye denilmiştir. Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesinden sonra da Türkiye adı bu topraklar için kullanılmıştır.
2- Türklerin Ana Yurdu
a. Orta Asya
Orta Asya, Asya kıtasının ortasında yer alan geniş ve yüksek platolarla kaplı bir bölgedir. Bu bölge doğuda Kingan Dağları, batıda Hazar Denizi, kuzeyde Sibirya, güneyde ise Hindikuş ve Karanlık Dağları ile çevrilidir. Orta Asya’nın bu geniş sınırları içinde Türklerin ilk ana yurdu doğuda Altay Dağları, batıda Aral Gölü, kuzeyde ise Ural Dağları arasında kalan bölgedir.
Denizden uzak ve yüksek dağlarla çevrili olan Türklerin ilk ana yurdunda iklim çok sert idi. Karasal iklimin bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bu bölgede sıcaklık, kışın –50°C’a kadar düşerken yazları 50°C’a kadar yükselirdi. Yaz aylarında özellikle kurak yerlerde çöle dönüşen bozkırlarda yabani otlar dışında bitki yetişmezdi.
Türklerin ana yurdunun bulunduğu Orta Asya’da binlerce yıl evvel iç denizler ve bu denizleri besleyen gür ırmaklar vardı. Bu ırmaklar kaynağını bölgenin yüksek dağlarındaki buzullardan alıyordu. Ancak zamanla buzullar ve bu buzullardan beslenen ırmaklar çekildi. Bunun sonucunda ırmakların hayat verdiği denizler ve göller birer bataklığa ve çöle dönüşürken yeşil ovalar kurudu. Diğer yandan kuzeyden esen sert rüzgârların nemli havayı güneye taşıması Orta Asya’da iklimin daha da kuraklaşmasına yol açtı.
b. Orta Asya Kültür Bölgeleri
Arkeologların ve diğer bilim insanlarının Orta Asya’da yaptıkları araştırmalar sonucunda bu bölgede tarihi MÖ 4000’lere dayanan kültür merkezleri ortaya çıkarılmıştır. Özellikle kurgan adı verilen mezarlarda bulunan kalıntılar sayesinde o dönem insanlarının yaşam tarzları, beslenmeleri, kıyafetleri, sanat anlayışları ve kullandıkları araç gereçler hakkında bilgilere ulaşılmıştır.
Orta Asya’daki en eski kültür merkezi bugünkü Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat yakınlarındaki Anav’dır. Anav kültürünün (MÖ 4000-MÖ 1000) yayıldığı yerlerde yapılan arkeolojik araştırmalar burada yaşayanların tarım, hayvancılık, iplik bükümü ve dokumacılık gibi işleri bildiklerini göstermektedir.
Anav Höyüğü’nde yapılan kazılarda seramik parçaları ve çeşitli eşyalar bulunmuştur. Bunların üzeri bugünkü Türkmen dokumalarında da kullanılan motiflerle süslüdür. MÖ 3000 yıllarında Ceyhun Nehri’nin Aral Gölü’ne döküldüğü delta bölgesinde Kelteminer kültürü adıyla bilinen yeni bir kültür doğmuştur. Bu kültürü oluşturan insanlar avcılık ve balıkçılıkla uğraşmış ve yerleşik hayat sürmüşlerdir.
MÖ 3000 yıllarında, madenleri kullanmayı bilen bir diğer Türk topluluğu Güney Sibirya’daki Afanesyevo bölgesinde yaşıyordu. Afanesyevo kültürünün (MÖ 2500-MÖ 1700) temsilcileri olan bu topluluk ilk zamanlarda avcılık ve hayvancılıkla geçinmişlerdir.
Yerleşik hayata geçtikten sonra da çanak çömlek yapımında ve keçe işçiliğinde ileri gitmişlerdir. Hazar Denizi’nin kuzeydoğusu ile Ural Dağları arasında kalan Andronova bölgesinde yaşayan insanlar sığırı ve deveyi evcilleştirmişlerdi. Bu topluluk altın, bakır, tunç gibi madenlerden eşya yapmışlardır.
Tarihçiler, yerleştikleri yerden dolayı Andronova kültürünü (MÖ 1700-MÖ 1200) meydana getiren insanları, Türklerin ilk ataları olarak kabul etmişlerdir. Orta Asya uygarlık tarihinin önemli kültür merkezlerinden biri de Karasuk’tur (MÖ 1200-MÖ 700).
“Karasuk Kültürü”
Güney Sibirya’da Karasuk Devri, Orta Asya kültür tarihi bakımından büyük bir önem taşır. Çok derin olmayan Karasuk mezarlarının üzeri taş veya başka şeylerle kapatıldıktan sonra kurganın etrafına dört köşe veya daire şeklinde taşlar diziliyordu. Ölü gömme âdetleri bakımından Andronova mezarları ile az farkları vardı. Yuvarlak karınlı ve kısa boğazlı Karasuk kaplarındaki süsler, Andronova Çağı motiflerinde çok yakındı.
Bulunan eserlerden bilezikler, küpeler, düğmeler ve diğer elbise süsleri ile kemikten iğneler ve kabzaları hayvan figürleriyle süslenmiş hançerler, Orta Asya’daki İskit geleneğini yaşattıklarını gösteriyordu. Bu yeni kültür, Güney Rusya ile Çin arasında teması temin eden kavimler kitlesine aitti. At, deve, koyun ve sığır beslemeyi bilen bu halklar, koyunların yünlerini dokuyarak giysi yapımını da biliyorlardı. Yenisey bölgesinde bulunan taşlar üzerindeki resimlerde, Rusların kibitka dedikleri arabalı çadırlar da görülüyordu.
Bahaeddin Ögel, İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi, s. 31 (Düzenlenmiştir.).
Orta Asya kültür bölgelerinden bir diğeri Yenisey Irmağı’ndaki Tagar Adası’dır. Adada yaşayan Tagar kültürüne mensup (MÖ 700- MÖ 300) insanlar madencilikte ileri gitmişlerdir. Bu insanlar hayvan üslubunu geliştirerek tunçtan ve demirden yaptıkları eşyaları hayvan motifleriyle süslemişlerdir.