Tarih Bilimi

Türklerin İslamiyet’i Kabulü

Türklerin İlk İnanışları

Türklerin en eski dini Gök Tengri dinidir. Bununla birlikte Türkler başka milletlerle siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler kurdukça Manihaizm, Budizm, Hristiyanlık ve Musevilik gibi dinleri de kabul etmişlerdir. Türklerin benimsediği dinlerden biri de İslamiyet olmuştur. Türkler ile Müslüman Araplar arasındaki ilk ilişkiler VII. yüzyılda Hz. Ömer Dönemi’nde kurulmuştur.

Bu dönemde İran’daki Sasani Devleti’ne son veren İslam orduları doğuda Ceyhun Nehri’ne kadar ilerlediler. Böylece Müslümanlar ile Maveraünnehir’de yaşayan Türkler birbirleriyle doğrudan temas etme imkânı buldular. Müslümanlarla komşu olmalarına rağmen Türkler İslamiyet’e geçme konusunda acele etmediler. Bunun başlıca nedeni Hz. Osman Dönemi’nden itibaren Ceyhun Nehri’nin doğusuna geçen Müslüman Arapların Türkler üzerine uyguladıkları baskı politikasıydı.

Türklerin İslamiyet’e uzak durmasında Emevilerin Arap olmayanlara karşı izledikleri ırkçı politikanın da etkisi vardı. Emeviler Arapların hüküm sürmek, Arap olmayanların ise onlara kölelik etmek için yaratılmış olduklarına inanırlardı. Bu nedenle Arap olmayan bir Müslüman’la aynı hizada yan yana yürümeye, bir mevalinin arkasında namaz kılmaya ve aynı safta bulunmaya bile yanaşmazlardı. Ayrıca onları gayrimüslim hukukuna tabi tutarlardı.

Bununla birlikte Emevi halifelerinden Ömer bin Abdülaziz (717-720) İslam’ı yaymak amacıyla kendi döneminde farklı bir politika izledi. Devlet görevlilerinden ayrım yapmaksızın ülkedeki bütün insanlara iyi davranmalarını ve İslam’a geçenlerden vergi almamalarını emretti. Türk illerine yapılan seferleri durdurdu. Buralardaki idarecileri değiştirerek onlardan yönetimde adil olmalarını istedi. Ayrıca bölgeye İslamiyet’i anlatmakla görevli din âlimleri gönderdi.

Bu gayretler sonucunda Emevi yönetimi altında yaşayan Türklerin bir bölümü İslamiyet’i kabul etti. Ancak halifenin ölümünden sonra eski uygulamalara dönülünce iki taraf arasındaki çatışmalar yeniden alevlendi. Emevi yönetimine karşı Türkler arasında var olan hoşnutsuzluklar en sonunda büyük bir ayaklanmaya dönüştü.

Horasan bölgesinde başlayan bu ayaklanma 750 yılında Emevi Devleti’nin yıkılıp Abbasi Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Abbasilerin Türkler yardımıyla iktidara gelmeleri Türk-Arap ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Abbasi Devleti’nin kurulduğu günlerde Müslümanlar ile Çinliler Orta Asya’ya egemen olma mücadelesi veriyorlardı.

Talas Savaşı 751 yılında Müslüman Araplarla Çinliler arasında yapılmıştır.
Talas Savaşı 751 yılında Müslüman Araplarla Çinliler arasında yapılmıştır.

İlk Müslüman Türk Dayanışması

Türkler bu mücadelede Abbasi Devleti’nin yanında yer aldılar. Müslüman Araplarla birlikte hareket ederek 751 yılındaki Talas Savaşı’nda Çinlileri yenilgiye uğrattılar. Böylece Çin’in Orta Asya’daki hâkimiyetine son verdiler.

Talas Savaşı’yla başlayan Türk-Müslüman yakınlaşması Türklerin İslamiyet’i tanıma ve kabul etme sürecini hızlandırdı. Türk-Arap ilişkilerinde o güne kadar siyasi ve askerî mücadeleler yerini barış, dostluk ve iş birliğine bıraktı. Bu ortamın oluşmasında Abbasilerin, başta Türkler olmak üzere, Arap olmayan milletlere karşı sıcak davranmaları önemli rol oynadı.

Abbasi halifeleri de bu müsait ortamdan yararlanmasını bildiler. Horasan ve Maveraünnehir bölgelerindeki Türk hükümdarlarına elçiler göndererek onları İslam’a davet ettiler. Abbasilerin İslam’ı yayma gayretleri Maveraünnehir ve Harzem’e giden ticaret kafilelerindeki din bilginlerince de desteklendi. Sınır boylarındaki ribatlara yerleşen sufiler ve gaziler inşa ettikleri camiler, mescitler ve çeşitli eğitim kurumlarıyla buraları birer ilim merkezi hâline getirdiler.

Böylece Türk komşularına İslamiyet’i tanıtıp benimsetme imkânı buldular. Bunlardan biri olan mutasavvıf Şakik-i Belhi Budist Türkler arasında dolaşıp, İslam’ı anlatarak onların bu dini seçmelerinde önemli rol oynadı. Gelişmelerden de anlaşılacağı üzere Türklerin Müslümanlığı kabulü kendi hür iradeleriyle oldu. Bununla birlikte Türk topluluklarının İslamiyet’e geçişi bir anda ve topluca değil aşamalı olarak farklı tarihlerde gerçekleşti.

Türklerin İslamiyet’i kabulü ilk zamanlarda önde gelen Türk aileleri ve beyleriyle sınırlı kalırken bu süreç X. yüzyılın başlarından itibaren hızlandı. Talas Nehri’nin doğusunda yaşayan Oğuzların kalabalık gruplar hâlinde Müslümanlığa geçişi bu dönemde gerçekleşti. Türkmen adıyla bilinen Müslüman Oğuzları Kabil, Gazne ve Gur bölgelerindeki Halaç Türkleri takip etti. Aynı dönemde İslamiyet Seyhun Irmağı havzasında yaşayan ve Karahanlılar Devleti’nin nüfus kitlesini oluşturan Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri arasında yayıldı.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  İlk Türk Devletlerinde Güç ve Yönetim Yapısı

Tarihçi İbnü’l-Esîr’e göre bu süreçte 200 bin çadırlık büyük bir Türk topluluğu Müslüman oldu. Müslümanlık İslam ülkelerinin uzağındaki İtil Nehri boylarında yaşayan Bulgar ve Hazar Türkleri arasında da ilgiyle karşılandı. İtil Bulgar Devleti Hükümdarı Almuş Han, Abbasi halifesine bir elçilik heyeti göndererek kendisine İslam dinini tebliğ edecek fakihler ile cami ve kale yapımı için ustalar istedi.

Almuş Han’ın talebini memnuniyetle karşılayan halife, onun istediği kişilerin de içinde bulunduğu bir elçilik heyetini İtil Bulgar ülkesine gönderdi. 922 yılında Almuş Han’ın huzuruna çıkan heyet, ona halifenin İslam’a davet mektubunu okudu. Almuş Han kendisine gönderilen sancağı teslim alarak İslamiyet’i resmen kabul eden ilk Türk hükümdarı oldu. İtil Bulgarlarına komşu olan Hazarlarda da halkın önemli bir bölümü İslam’ı seçti.

Aynı dönemde Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle birlikte Karahanlılar Orta Asya’nın ilk büyük Türk İslam devleti hâline geldi. Türklerin İslamlaşma süreci sonraki dönemlerde başta Uygurlar olmak üzere diğer Türk kavimlerinin Müslümanlığı kabulüyle devam etti.

Türklerin İslamiyet’i kabulünde Gök Tengri inancı önemli rol oynadı. Türkler, yeri göğü yarattığına ve her şeyin hâkimi olduğuna inandıkları Gök Tengri’ye taparlardı. Ellerini gökyüzüne kaldırarak ona dua eder; öldükten sonra iyilerin cennete, kötülerin cehenneme gideceğine inanırlardı. Öte yandan Türk töresi ile İslamiyet’in esasları arasında önemli benzerlikler vardı.

Hırsızlık yapmama, yalan söylememe, temizliğe önem verme ve adil olma gibi ilkeler Türklerin ve Müslümanların ortak değerleriydi. Ayrıca İslamiyet’teki cihat fikri ile Türklerdeki cihan hâkimiyeti ülküsü arasında da benzerlikler bulunuyordu. İslamiyet Araplar ve Türkler dışında Acemler, Berberiler ve Kürtler tarafından da benimsendi. Bunlardan Acemler Dört Halife Dönemi’nde İran’ın fethiyle birlikte İslam egemenliğine girdiler.

Müslümanlar İran’ın fethinden sonra uç bölgelerde askerî garnizonlar tesis ederek buralara Arap kabilelerini yerleştirdiler. İran şehirlerine de Arap muhacirler iskân ettirerek Acemlerle Müslümanların kültürel etkileşim içine girmesinin önünü açtılar. İranlılar evlenme yoluyla kurulan akrabalıkların etkisiyle İslam dinini kabul edip Arapçayı öğrendiler. Buna karşılık Araplar da İranlılardan özellikle devlet yönetiminde yararlandılar.

Abbasiler vezirlik makamını genellikle güçlü Acem ailelerine teslim ettiler. Diğer önemli devlet görevlerine de aynı şekilde İranlı bürokratları ve kâtipleri getirdiler. Kuzey Afrika topraklarında yaşayan Berberilerle Müslümanlar arasındaki ilişkiler Hz. Osman Dönemi’nde başladı. Bu dönemde iki taraf arasında devam eden mücadeleler Emevilerin Kuzey Afrika’yı fethiyle birlikte Müslümanların lehine sonuçlandı. Emeviler fetih hareketinden sonra hâkimiyetlerini kalıcı hâle getirmek amacıyla bölgeye Arap nüfusu yerleştirdiler.

Vali ve kumandanları aracılığıyla da Berberileri İslam’a davet ettiler. Öte yandan cami ve mescitler inşa edip fakihler görevlendirerek buraları halkın İslam’ı öğreneceği birer okul hâline getirdiler. Böylece daha önce büyük bölümü tabiata tapınan Berberilerin İslamiyet’e geçişini sağladılar. Berberiler İslamiyet’i benimsedikten sonra Arap dilinin ve kültürünün etkisinde kalarak büyük ölçüde Araplaştılar. Kürtler arasında İslamiyet’i yayma çalışmaları Hz. Muhammed Dönemi’nde Müslüman olan Caban el-Kürdî tarafından başlatıldı.

İslamiyet’i kabul eden ilk Kürtler El-Cezire (Güneydoğu Anadolu) bölgesinden ticaret amacıyla Arabistan’a giden tüccarlar oldu. Daha sonra bu Kürt tüccarlar kendi kavimleri arasında İslamiyet’i yaymaya çalıştı. Müslümanlarla Kürtlerin kitlesel olarak ilk karşılaşması Dört Halife Dönemi’nde yaşandı. Bu karşılaşmalar sırasında Cezire toprakları önemsiz bazı çatışmalar dışında büyük ölçüde barışçı yollar kullanılarak İslam Devleti’ne katıldı.

İranlı tarihçi Belazuri’nin “Fütûhu’l-Büldân” (Ülkelerin Fetihleri) adlı eserinde belirttiği gibi Bizans ve Sasani İmparatorluklarının Kürtlere uyguladığı baskılar da bölgenin fethini kolaylaştırıcı bir rol oynadı. Böylece Kürtler, Araplardan sonra Müslümanlığı kabul eden ilk topluluklardan biri oldu.

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu