İslam Bilim Tarihi

XII-XIII. Yüzyıllarda Endülüs’te Bilimsel Gelişmeler

Müslümanlar, Emeviler Dönemi’nde Kuzey Afrika kıyılarını fethetmiş, bu durum Güneybatı Avrupa’yı Müslümanların fethine açık hâle getirmişti. Emeviler Dönemi’nde, 711’de Tarık bin Ziyad önderliğindeki keşif ordusu Endülüs’e (İber Yarımadası) geçerek Avrupa’da ilerlemeye başladı. 712’de Emevilerin Afrika valisi olan Musa b. Nusayr İspanya’ya çıkarak kuzeye doğru ilerlemeye devam etti. Birkaç yıl içinde Yarımada’nın büyük bir kısmını fetheden Müslümanların bu ilerleyişini Charles Martel (Çarls Martel) kumandasındaki Frank ordusu Puvatya Savaşı (732) ile durdurdu. Müslümanlar, bu yenilgiye rağmen ilerleyen yüzyıllarda bu bölgede irili ufaklı birçok devlet kurarak siyasi varlıklarını devam ettirdiler. Hristiyan krallıkların 1492’de Gırnata’daki Müslüman emirliğine son vermesiyle Yarımada’daki Müslümanların yönetimi sona erdi.

610-1258 yılları arasında İslam Devleti Sınırları
610-1258 yılları arasında İslam Devleti Sınırları

Endülüs’te bilimsel ortam Müslüman hükümdarların desteğiyle büyük gelişme göstermiştir. Bağdat ve Şam gibi dönemin ünlü bilim merkezleriyle olan ilişkiler Hristiyan Avrupa’da bulunmayan Eski Yunan’a ait eserlerin Endülüs’e nakledilmesinde etkili olmuştur. Halife II. Hakem’in (961-976) başkentte yaptırdığı Kurtuba Medresesine dünyanın hemen her yerinden ve her dinden insan, öğrenim görmek için gelmeye başladı. Kurtuba Medresesinde özellikle cebir, geometri, astronomi ve tıp bilimlerinde büyük gelişme kaydedildi. Bu dönemde, hükümdarlar tarafından değil kendini eğitime adamış Müslüman halk tarafından da çok sayıda okul ve kütüphane açıldı. Bu yıllarda Kurtuba’da yetmiş civarında kütüphane bulunmaktaydı. Halife II. Hakem’in Kurtuba’da kurduğu kütüphanede 400.000’e yakın kitabın bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu dönemde Müslümanlar arasında okuryazar oranı çok yüksek iken Hristiyan Batı’da son derece düşüktü. Okuma yazma bilenler de genellikle kilise sınıfındandı.

Endülüs’te Bilim İnsanları

Endülüs’te yöneticilerin başarılı bir yönetim sergilemesi, yöneticilerin ve halkın kültürel çalışmalara olan desteği, coğrafi konumun kültürel etkileşim için uygun olması gibi nedenler bilimin gelişmesine ve çok sayıda bilim insanının yetişmesine ortam hazırlamıştır. Endülüs’te yetişen başlıca bilim insanları şunlardır:

XI. yüzyılda Endülüs’te yaşamış olan Murâdî mekanik mühendisliğinin öncülerindendir. Bilinen tek eseri olan Kitâbü’l-Esrâr fî Netâ’ici’l-Efkâr‘da (Fikirlerin Neticesindeki Sırlar Kitabı) mekanik oyuncak, su ile çalışan saat, savaş makinesi, suyun kaldırma gücüyle çalışan alet, güneş saati çizimleri yer almaktadır. Eserdeki mekanik aletler ve çizimler, eserin Doğu’nun mekanik mühendisliğinden bağımsız olarak hazırlandığını göstermektedir. Kitaptaki mekanik sistemler, sonraları Endülüs’te ve Avrupa’da kullanılmıştır. Mekanik aletlerde denge unsuru olarak cıvayı kullanan Muradî, çağdaşı Zerkâlî ile birlikte usturlabı tasarlamıştır. Her iki bilim insanının yaptığı çalışmalar, Kastilya Kralı X. Alfonso’nun talimatıyla hazırlanan The Libros del Saber de Astronomía (Astronomi Bilgisi Kitabı) adlı eserde yer almaktadır.

Endülüs’te Madrid şehrinde doğduğu için Mecrîtî (950-1007) diye anılan bu bilim insanı matematik ve astronomi biliminde devrinin önde gelen bilim insanlarındandır. “Endülüs’ün Öklid‘i” olarak da tanınan Mecrîtî, aritmetik ve astronomi üzerine bir okul kurmuştur. Sarayda gözlemler yapmış ve bu gözlemleri sırasında aslan takımyıldızının en parlak yıldızı olan Regulus’u gözlemlediğini kaydetmiştir. Talebeleriyle birlikte Harîzmî’nin zic tabloları üzerinde çalışmış ve onun astronomik cetvellerine önemli ilavelerde bulunmuştur. Yaptığı bu çalışmalar, XII. yüzyılda Bathlı Adelard tarafından Latinceye tercüme edilmiş ve Zic onun sayesinde Avrupa’da tanınmıştır. Mecrîtî, Batlamyus’un Planisphaerium adlı eseri üzerinde çalışmış ve bu esere yeni bilgiler ilave etmiştir. Eserin son kısmında daha çok trigonometriyle ilgili olan Menelaus Teoremi konusunda çok sayıda problemin çözümü üzerinde durmuştur. İhvan-ı Safa Risaleleri’nin Endülüs’te tanınması tamamen onun vasıtasıyla olmuştur. Usturlap üzerine yazdığı eser, XII. yüzyılda İtalyan matematikçi Tivolili Plato tarafından Latinceye çevrilmiştir. Ayrıca vergiler ve ekonomi konusunda da eser yazmıştır.

Endülüs’te yetişen bilim insanlarından olan Zahravî (936-1013) İslam dünyasının en ünlü cerrahlarından biridir. Kaleme aldığı el Tasrif isimli eserde döneminin cerrahi bilgilerini ve yeni yöntemleri tanıtmıştır. Bu eserde yaraların ateşle dağlanması, hayvanlar üzerinde deney amaçlı ameliyatlar yapılması, kadavra teşrihi, ameliyatlarda kullanılan aletleri gösteren resimler yer almıştır. Batı’da cerrahi uygulamaların gelişmesinde Zahravî’nin etkisi büyük olmuştur.

Tuleytula’da doğan astronomi bilgini Zerkâlî (1029- 1087), çalışmalarını ve gözlemlerini kendi kurduğu rasathanede yapmıştır. Yunan bilim insanlarından Batlamyus’un astronomi ile ilgili öne sürdüğü bilgilere ciddi eleştiriler getirmiştir. Dünya ile Güneş arasındaki mesafeyi ölçen Zerkâlî, Tuleytula’da 400’den fazla gözlem yapmıştır. Yaptığı dakik gözlemler neticesinde Güneş’in, diğer gezegenlerin ve yıldızların hareketleri ile ilgili Tuleytula Cetvelleri adı verilen Zic ve Almanak’ı düzenlemiştir. Zerkâlî’nin bu çalışması, XII. yüzyılda Cremonalı Gerard (Cörad) tarafından Latinceye tercüme edilmiştir. Avrupa’da matematiğe dayalı astronominin doğmasına büyük katkıda bulunmuş, Tuleytula Cetvelleri kısa zamanda Avrupa’nın her yerinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu cetveller 13. yüzyılda Alfonso Tabloları’nın hazırlanmasında da kullanılmıştır. Zerkâlî’nin astronomi tarihine imzasını atmasını sağlayan belki de en önemli icadı Safiha adı verilen evrensel usturlabıdır. Söz konusu usturlap afaki bir şekilde, her yerin ufkunu temsil edecek tarzda dairevi hareketli yapılmış, Ay tutulmasını resimlemiş, dairevi ve safihadan ibarettir. Usturlap ile ilgili olarak yazdığı Kitabü’l-Amel Bi’s-safiha ez-Ziciya (Safiha’nın Yıldız Tabloları Kitabı) eseri daha sonra Latinceye, İbraniceye ve diğer bazı Avrupa dillerine tercüme edilmiştir.

İspanya'da bastırılan bir pul üzerinde yer alan Zerkâli resmi
İspanya’da bastırılan bir pul üzerinde yer alan Zerkâli resmi

XII. yüzyılda yaşamış astronomlardan biri olan Câbir b. Eflah Sevilla’da doğmuştur. Bilim dünyasında Batlamyus’a yaptığı eleştirilerle tanınmış, bu eleştirilerini Kitâbü’l-Hey’e fî Islahi’l-Mecistî (Mecistî’nin eserinin tashihi) adlı eserinde toplamıştır. Eser, Latince ve İbraniceye tercüme edilmiştir. Eserinde dikkat çeken husus, eserin giriş bölümünde trigonometriyle ilgili verdiği bilgilerdir. Batılılar özellikle Kopernik, onun trigonometri bilgisinden çok etkilenmiştir. Câbir B. Eflah’ın astronomi bilimine sunduğu katkılardan biri icat ettiği halkalı bir astronomi aletidir. Bu alet, üzerinde bulunan bir halka ile muhtelif düzlemlere göre rasat yapılabilme imkânı sunmaktadır. “Câbir’in Teodoliti” diye bilinen bu alet Avrupalı astronomlar tarafından da kabul görmüş ve bu aletten yola çıkılarak başka astronomi aletleri yapılmıştır.

Küçük yaşta ilim tahsiline başlayan İbn Tufeyl (1106-1186) tıp tahsilini Gırnata’da yapmıştır. Felsefe, matematik, hukuk ve tıp alanındaki çalışmalarıyla tanınan İbn Tufeyl, bir taraftan ders vermiş bir taraftan tabiplik yapmış, Gırnata’da sarayda vezirlik vazifesini de yürütmüştür. Astronomi alanında otorite kabul edilen İbn Tufeyl, Batlamyus’un astronomi ile ilgili fikirlerini sert bir üslupla eleştirmiştir. Astronomi çalışmalarını geometri üzerine temellendirmiştir. İbn Tufeyl ayrıca ısının ışık dalgalarıyla yayıldığını, ısı ve ışık dalgalarının birlikte hareket ettiğini, Güneş’in küre şeklinde ve Dünya’dan çok daha büyük olduğunu, yeryüzünün güneşle aydınlanıp ısındığını, güneşin daima dünyanın yarısından fazlasını aydınlattığını söylemiştir.

Felsefe alanında da söz sahibi olan İbn Tufeyl, ilim meclislerinde bulunmuş ve kendisinden önceki felsefecilerin pek çoğunu tenkit etmiştir. Farabi, İbn Sînâ gibi felsefecilerin görüşlerini reddetmiştir. Görüşleri ile Avrupa’yı derinden etkileyen İbn Tufeyl’e göre toplumu meydana getiren fertlerden kabiliyetli olanlar; kabiliyetleri yönünde yetiştirilmeli, eğitim ve öğretime tabi tutularak topluma ve insanlığa faydalı hâle getirilmelidir. Astronomi, tıp ve felsefe alanında eserler yazan İbn Tufeyl’in birçok eseri günümüze kadar ulaşamamıştır. Onun günümüze ulaşan en önemli eseri, XIV. yüzyıldan itibaren tüm dillere çevrilen Hay bin Yakzan adlı eseridir. Dünyada felsefî romanın ilk örneği olan bu eserin etkileri Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe adlı eserinde açıkça görülmektedir.

Endülüs’ün yetiştirmiş olduğu en büyük bilim insanlarından biri olan İbn Rüşd (1126-1198) felsefe, tıp, edebiyat ve fıkıh ilimlerinde çok iyi bir eğitim aldı. İbn Rüşd, idari görevlerinin yanında saray hekimliği de yapmış ve yazmış olduğu el-Külliyât fî’t-Tıb (Tıp Külliyatı) adlı eserinde tıbbın bütün konularını bir arada toplamıştır.

İbn Rüşd heykeli, Kurtuba
İbn Rüşd heykeli, Kurtuba

İbn Rüşd’ün günümüze etkisi asıl olarak felsefe alanında olmuştur. Himayesinde olduğu hükümdar Yunan felsefesine ilgisi dolayısıyla İbn Rüşd’le evrenin yaratılışı hakkında sohbet etmiş, onun felsefedeki derin bilgisini fark ederek ondan Aristo’nun eserlerini yorumlamasını istemiştir. Batı’da Averroes olarak tanınan İbn Rüşd, Aristo’nun eserlerine getirdiği yorumlarla Aristo’nun Batı’da yeniden tanınmasını sağlamıştır.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  İslam Dünyasında Astronomi Alanındaki Gelişmeler

İbn-i Rüşd’ün felsefe ile ilgilenmeye başladığı dönemde Yunan felsefesinin İslam düşüncesi üzerindeki etkisi üzerine yapılan tartışmalar devam ediyordu. Bu durum felsefeye ve düşünürlere karşı ciddi bir güvensizliğe neden olmuştu. Siyasi ve toplumsal başarısızlıkların nedeninin dinden ayrılarak sapkın felsefi görüşlerin benimsenmesi olduğu ileri sürülmüştü. Gazâlî, bu sebeple felsefecilere karşı yoğun bir eleştiri başlatmıştı. İbn Rüşd, İslam dünyasında felsefeciler ve kelamcılar arasında cereyan eden bu tartışmalarda felsefecilerin tarafını tutmuş ve Gazâlî’yi Tehâfütü’l-Felâsife (Filozofların Tutarsızlıkları) adlı eserindeki görüşleri nedeniyle eleştirerek akıl yoluyla ulaşılan bilgilere güvenilebileceğini savunmuştur.

İbn Rüşd’e göre İlahî Hakikat’ın bilgisine götüren yollardan birisi de akıldır. Felsefe, insanları varlıklar hakkında düşünmeye ve varlıkları yaratanı düşünmeye sevk etmektedir. Din de aynı amaca sahiptir. Kur’an-ı Kerim bizim düşünmemizi istediğine göre birçok olayın nedenini bulmak için aklımızı kullanmalıyız. Aklımızı kullanınca da düşünürüz. Düşünce de bir çeşit felsefe yapmak demektir. Ona göre gerçeklere ulaşmak için tevil (açıklama, yorumlama) şarttır. İyi felsefeciler tevil yolunu tutarlar. Fıkıhçılar tevile taraftar olmadıklarından kolay kolay anlaşamaz ve mezheplere ayrılırlar. İbn Rüşd, bu görüşleriyle akıl ile vahyin çatışmadığını belirterek felsefe ile dini uzlaştırmaya çalışmıştır. İbn Rüşd’ün bu yaklaşımı, felsefecilerle kelamcılar arasındaki çatışmayı giderecek nitelikte olmasına rağmen İbn Rüşd’ün görüşleri İslam dünyasından çok Hristiyan dünyasında etkili olmuştur.

Batı Biliminin Oluşumunda İslam Biliminin Yeri

İslam biliminin Avrupa'ya geçiş güzergâhları
İslam biliminin Avrupa’ya geçiş güzergâhları

Batı biliminin oluşumunda İslam biliminin Batı’ya aktarılması önemli bir yere sahiptir. Bunun dışında İslam biliminin Avrupa’ya geçişi, tarihî süreç içinde üç farklı yol üzerinden gerçekleşmiştir. Bunlardan birincisi VIII. yüzyıldan itibaren, İber Yarımadası’nın alınmasıyla birlikte İslam dünyası ile Avrupa’nın batısı arasında köprü kurularak İslam dünyasındaki çalışmaların Avrupa’ya aktarılmasıdır. X. yüzyılda başlayan, XII. yüzyılda yoğunlaşan tercümelerle İspanya tercüme merkezi konumuna gelmiştir. Kuzey İspanya’da, Pireneler’in eteğinde yer alan Ripoli Manastırı dönemin önemli çeviri merkezlerinden biriydi.

İmmanuel Kant
İmmanuel Kant

Burada daha çok geometri ve astronomi ile ilgili çeviriler yapılmaktaydı. Diğer önemli çeviri merkezi de Başpiskopos Raymond tarafından XII. yüzyılda Tuleytula (Toledo) şehrinde açıldı. Arap dili ve edebiyatının da öğretildiği bu müessesede çalışan Müslüman, Hristiyan ve Yahudi mütercimler; felsefe, astronomi, matematik, tıp, kimya, tarih, coğrafya ve edebiyatla ilgili çok sayıda Arapça eseri Latinceye tercüme etmişlerdir. Yapılan bu çeviriler Fransa, İngiltere ve Orta Avrupa’ya aktarılmıştır. Bu çeviriler arasında Müslüman bilim insanlarının Eski Yunan felsefesinin eleştiri ve yorumları önemli bir yer tutmaktadır. Avrupalılar bu yorumlar sayesinde Eski Yunan bilimini, özellikle Aristo’yu yeniden tanıma imkânına kavuşmuştur. Müslüman filozofların din ile aklı uzlaştırma yönündeki fikirleri bilim dünyasında büyük bir yankı uyandırmıştır. İbn Rüşd, Aristo felsefesi üzerine yaptığı yorumlarını ve Müslüman filozoflara yönelik eleştirilerini içeren Tehâfütü Tehâfüti’l-felâsife (Tutarsızlığın Tutarsızlığı) adlı eseriyle Avrupa’da kendisine en fazla itibar edilen filozof hâline gelmiştir. Eserleri, Paris Üniversitesinde ve diğer akademik kurumlarda okutulmuştur. Adını İbn Rüşd’den alan Averroism, yüzyıllarca Avrupa’da hakim düşünce ekolü olarak kaldı. Yapılan ilmî araştırmalar, aralarında Immanual Kant’ın (İmanuyal Kant) da olduğu aydınlanmacı düşünürlerin ondan etkilendiğini göstermektedir.

İslam biliminin Batı’ya aktarılmasında kullanılan ikinci yol ise XI. yüzyılın ikinci yarısında Güney İtalya üzerinden açılmıştır. XI ve XII. yüzyılda Sicilya’ya egemen olan Norman Krallığı hükümdarı II. Roger (Racır), Endülüs medeniyetine duyduğu hayranlık sebebiyle Arapça öğrenimini ve Arapça eserlerin Latinceye tercümesini teşvik ve himaye etmiştir. Burada ve özellikle Sicilya’da yapılan tercümeler sayesinde sayısını bilemediğimiz kadar çok Arapça kitap başka adlar altında Latince’ye çevrilmiş ve Avrupa’da yayılmıştır.

Toplumun farklı kesimlerinden çok sayıda insan tercüme faaliyetlerinde görev almıştır. Bunlardan biri olan Tunuslu Constantin Africanus (Konstantin Afrikanus); Mısır, Bağdat, Hindistan ve Habeşistan’a seyahatlerde bulunmuş; İbrani, Süryani, Keldani, Grek, Habeş ve Hint dillerini öğrenmiş ve Sicilya’da hanedanla yakınlık kurarak papaz meslektaşları ile birlikte yirmi beşten fazla kitabın çevirisini yapmıştır.

Harîzmî heykeli, Özbekistan
Harîzmî heykeli, Özbekistan

Toplumun farklı kesimlerinden çok sayıda insan tercüme faaliyetlerinde görev almıştır. Bunlardan biri olan Tunuslu Constantin Africanus (Konstantin Afrikanus); Mısır, Bağdat, Hindistan ve Habeşistan’a seyahatlerde bulunmuş; İbrani, Süryani, Keldani, Grek, Habeş ve Hint dillerini öğrenmiş ve Sicilya’da hanedanla yakınlık kurarak papaz meslektaşları ile birlikte yirmi beşten fazla kitabın çevirisini yapmıştır. Diğer önemli bir isim Bathlı Adelard gezgin olup Fransa, Sicilya, Kilikya ve Suriye’yi dolaşmıştı. Adelard’ın önde gelen çevirileri arasında İbrahim el-Fezari’nin Sanskritçeden Arapçaya tercüme ettiği ve Endülüslü astronom Mecrîtî tarafından güncellenen el-Sindhind (Siddhânta) adlı cebir kitabı ile El-Harîzmî’nin aritmetik alanında yazdığı De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında) adlı eseri yer almaktadır. Yine El-Hârizmî’nin cebir alanındaki El Kitabü’l Muhtasar fi Hisabi’l Cebr ve’l Mukabele (Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap) adlı eseri Chesterli Robert (Çesterli Rabırt) ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye çevrilmiştir. Avrupa bu eserle cebirle tanışmış, kitap XVI. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde kaynak kitap olarak kullanılmıştır. Chesterli Robert Arap rakamları ile ilgili bu çevirisiyle Batı dünyasına farkında olmadan yeni terimler kazandırmıştır. Robert, el-cebr kelimesini Algebra; El- Harîzmî’yi de Algoritma olarak Batı dünyasına tanıtmıştır. Batı dünyası bu yapıttan çok fazla etkilenmiş ve cebiri bu sayede öğrenmiştir. Tıpta ise Zehravî’nin cerrahi alanındaki çalışmaları Cremonalı Gerard tarafından Toledo’da Latinceye çevrilmiştir. Gerard, Eski Yunan’a ait eserlerden Batlamyus’un meşhur eseri Almagest’ten (Büyük Bileşim) başka Aristoteles’e ait temel fizik eserleri (Fizik, Gökler ve Dünya Üzerine, Doğuş ve Çürüyüş Üzerine, Meteoroloji gibi) ile bilimsel yöntemin tartışılmasına yönelik baş eseri olan Posterior Analitik’i çevirmiştir.Tercüme ettiği matematik eserleri arasında, Öklid’in Ögeler’i, El Hârîzmî’nin Algebra’sı (Cebir) ve Üç Kardeşin Geometrisi de vardır. Öte yandan el-Kindî’nin felsefe alanındaki risaleleri de bu dönemin diğer önemli çevirileri arasındaydı. Bunların dışında astronomi, astroloji ve tıp alanında da çok sayıda çevirisi mevcutttur.

Almanya'da basılmış pul üzerindeki İbni Sînâ'nın temsilî resmi
Almanya’da basılmış pul üzerindeki İbni Sînâ’nın temsilî resmi

slam biliminin Batı’ya aktarılmasında kullanılan üçüncü yol ise İslam dünyasının doğusunu Tebriz, Erzurum, Trabzon üzerinden İstanbul’a; oradan da İtalya’ya, Doğu ve Orta Avrupa’ya bağlıyordu. XIII. yüzyıldan itibaren verimli olmaya başlayan bu yolda İstanbul’a önceden getirilen Arapça kitaplar daha sonra eski Yunan bilginlerinin adı altında Latinceye çevrilerek, bunların bir kısmı İstanbul’un fethinden sonra göç eden Bizanslılar tarafından Avrupa’ya götürülerek tanıtılmaya çalışıldı.

İslam biliminden çevrilen bu kitaplar Bologna (1088), Paris (1150), Oxford (1167), Cambridge (1209), Padva (1222) ve Napoli (1224) gibi Avrupa’nın ilk üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmaya başlanmıştır. İbni Sînâ’nın el-Kanun adlı tıp kitabı, İslam dünyasında olduğu kadar Avrupa’da da temel ders kitabı olarak yüzyıllarca kullanılmıştır. Yine bu alanda elliden fazla eserin sahibi olan Zekeriya Râzî, cerrahlığı müstakil bir ilim hâline getiren büyük operatör Zahravî, tecrübeye dayalı cerrahiyi başlatan İbni Zühr gibi Müslüman âlimlerin eserleri de Avrupa üniversitelerinde birkaç yüzyıl boyunca ders kitabı olarak okutulmuştur.

Felsefe alanında ise bütün eserleri Latinceye çevrilmiş olan İbn Rüşd Avrupa’da, XIII. yüzyılda birçok üniversitede okutulmaya başlanmıştır. XIII. yüzyılda Paris Üniversitesinde, İbn Rüşd’ün felsefesi okutulmuştur. XIV ve XV. yüzyıllar, İbn Rüşd’ün tesirinin en yüksek seviyeye ulaştığı dönemler olup eserleri Avrupa üniversitelerinde XVIII. yüzyılın ortalarına kadar okutulmuştur.

Astronomide ise yıldızların belli zamanlardaki yerlerini gösteren “zic“ler (hesap cetvelleri) uzun yıllar Avrupalı astronomlar tarafından kullanılmıştır. Battânî’nin Kitab’ül-Zic adlı eseri üç defa Latinceye çevrilmiştir. Battâni’den 550 yıl sonra yaşamış Polonyalı ünlü astronomi bilgini N. Copernicus (Kopernik), yazdığı eserde Battânî’nin söylediklerini tekrarlamaktan öteye geçememiştir. Diğer bilim dallarında yazılmış çok sayıda eser de Avrupa’da uzun yıllar kaynak kitap olarak okutulmuştur.

Battânî (temsilî resim)
Battânî (temsilî resim)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu