İslam Bilim Tarihi

X. Yüzyılda Tıp ve Tıp Teknolojileri Alanındaki Gelişmeler

İslam dünyasında tıp ve tıp teknolojileri alanındaki çalışmalar X. yüzyılda Yunan tıbbını geride bırakacak seviyeye ulaşılmıştır. Müslüman bilim insanları büyü, sihir ve hurafelere itibar etmeden tıp alanında özgün metotlar geliştirmişler ve sonraki yüzyıllara ciddi bir hekimlik mirası bırakmışlardır. Şüphesiz bunda İslam’ın sihir ve büyü yoluyla insanların beden ve ruh sağlığının iyileştirilebileceği gibi hurafeleri dışlayan, yasaklayan emir ve kurallarının olması önemli bir etkendir.

Dünya tıp literatüründe bütün hastalıkların tedavisini kapsayan, birbirinden bağımsız ilk “el kitapları”nın yazılmış olması İslam tıbbının X. yüzyılda ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından önemlidir. El-Mecûsî‘nin (Ali ibn Abbas) (öl. 994) Kâmil es-Sınâ’a et-Tıbbiyye’si bu alandaki en önemli eserlerdendir. 1127 yılında aynı eser Stephanus Antiochienus’un (Stefanus Antikanus) (Antakyalı) yeni bir çevirisiyle bir kere daha Avrupa’da tanınma imkânı bulmuştur. Eser, Arapça olarak yazılmış olup her biri onar bölümden oluşan iki kısımdan oluşmakta ve yaklaşık 400 000 kelime içermektedir.

El-Mecûsî’nin Kâmil es-Sınâ’a et-Tıbbiyye adlı eseri, X. yüzyılda Constantinus Africanus (Kostanyus Afrikanus) tarafından Salerno’da Liber Pantegni adı ile Latinceye çevrilmiş ve Avrupa’da yüzlerce yıl çevirmeninin eseriymiş gibi görülmüştür.

Liber Pantegni
Liber Pantegni

Eserin ilk bölümü teorik, ikinci bölümü pratik tıbba ayrılmıştır. El-Mecûsî, Aristo ve Galen tarafından öne sürülen, kalbin ventrikülleri arasında anatomik bir geçit olduğunu ima eden klasik görüşü reddeden ilk bilim insanlarındandır. 13-15 nabız gibi atan ve atmayan damarlar arasında gözenekler bulunduğu açıklamasıyla da kan kapiller sisteminin varlığını öneren ilk kişi olarak kabul edilmektedir. Uterusun doğum sırasındaki hareketleri ile ilgili ilginç klinik gözlemlerinin olduğu bilinmektedir. W. Harvey’den yıllar önce ilk defa kılcal damar kan dolaşımını keşfetmiştir.

Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî‘nin (849-934) Türkçeye Beden ve Ruh Sağlığı şeklinde tercüme edilen Mesâlih el-Ebdân vel-Enfüs adlı eseri de bu yüzyılın en önemli çalışmalarından birisidir. El Belhî, psikosomatik hastalıkların (hastalıklarda ruhsal durumun rolü konusunun) erken dönem temsilcisi olarak görülmektedir. Bu eser beden sağlığı ve ruh sağlığı olmak üzere iki ana başlıktan oluşmaktadır. Kitabın bütününde dengeli bir yaşam sürmenin gerekliliği vurgulanmaktadır. Belhî, ruhsal rahatsızlıkların bedensel rahatsızlıklardan daha fazla olduğunu, ruhsal hastalıklardan etkilenme derecelerinin bireysel farklılıklara bağlı olarak değiştiğini, ruhsal ve bedensel rahatsızlıkların birbirilerini etkilediğini aktarmıştır. Eserinde ruhsal acıların bedensel hastalıklara yol açtığını ileri sürerek günümüzde psikomatik adı verilen psikolojik sorunların fizyolojik sorunlara dönüşmesine de değinmiştir. Beden Sağlığı başlığı altında eskilerin “hıfzu’s-sıhha” dedikleri koruyucu hekimlik kavramına yer vermesi de dikkat çekicidir. Vücut zayıf düşmeden ya da hastalık gelmeden önce gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini; yeme, içme, cinsellik vb. konularda ölçülü olunmasını belirtmiştir.

El-Belhi'nin Türkçeye çevrilmiş beden ve ruh sağlığı adlı kitabı
El-Belhi’nin Türkçeye çevrilmiş beden ve ruh sağlığı adlı kitabı

Belhî vücuda ihtiyacı kadar gıda alınmasının yani dengeli beslenmenin insanı birçok hastalık ve illetten koruduğunu ancak yemek için öncelikle iştahın olması gerektiğini belirtmektedir. Ona göre sabah ve akşam olmak üzere günde iki öğün yemek ideal beslenme biçimidir. Yemeğin miktarının ise kişinin beden yapısı ve mizacına göre değişmesi gerektiğini ifade eder. Bu bilgi günümüzde diyetisyenlerin bireylerin vücut yapısını ve özelliklerini dikkate alarak kişiye özgü diyet programı önermeleriyle de uyumludur. Belhî depresif belirtiler, korku gibi psikolojik hâller yaşanması esnasında yemek yememeyi tavsiye eder. Ona göre bu hâller esnasında alınan besinler sindirilemez ve bundan fayda elde edilemez.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  XII. Yüzyılda Endülüs'te Haritacılık Alanındaki Gelişmeler

Belhî, “Ruh Sağlığı” başlığı altında ise ruhsal rahatsızlıkların bedensel rahatsızlıklardan daha çok görüldüğünü ancak bu durumun ruhsal rahatsızlıkların bedensel olanlardan tamamen bağımsız olarak ortaya çıktığı şeklinde anlaşılmaması gerektiğini ifade etmiştir. Ruhsal rahatsızlıkların birçoğu, bedensel hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkmakta bazen de ruhsal rahatsızlıklar bedensel hastalıklara yol açabilmektedir. Dolayısıyla ruh ve beden kökenli hastalıklar arasında doğrudan ve birbirini etkileyen bir sürecin olduğu ifade edilebilir. Belhî’nin bu tespitleri günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

Endülüslü hekim Süleyman b. Hasan İbn Cülcül’ün (öl.994) 987’de yazdığı Tıp Tarihi (Tabakât el-Etibbâ ve-l-Hukemâ) adlı eser, X. yüzyılın en önemli bilim tarihi kitaplarındandır. Adından da anlaşılacağı üzere felsefecilerin ve hekimlerin tanıtıldığı bu eser, Endülüs bilim tarihi açısından çok önemlidir. Eserde farklı milletlerden hekim ve filozofların biyografileri dokuz tabaka hâlinde verilmiş, Endülüslülerden de dokuzuncu tabakada söz edilmiştir. Bu bölümü, kitabın en özgün bölümü olarak nitelemek mümkündür. Eser, kendisinden sonraki düşünce ve bilim tarihçileri için başlıca başvuru kaynaklarından biri olmuştur.

Modern optiğin babası olarak kabul edilen Heysem’den sonra bu alanda yetişmiş en büyük bilim insanı el-Mevsılî’dir (öl.1010). Göz kapakları, gözyaşı kanalları, saydam tabaka, damar tabaka, mercek ve göz sinirleri üzerinde araştırmalar yapmış, oftalmoloji dalında çok değerli iki eser yazmıştır. Bu eserlerden en meşhuru, 18. asra kadar göz hastalıkları konusunda en iyi ders kitabı olarak kabul edilen Kitab-ül-Müntehab Fî İlac-ıl Ayn” (Göz Tedavisi ve Kullanılan İlaçlar Kitabı) adlı eserdir. El Mevsılî’nin içi oyulmuş çukur bir tüple katarakt ameliyatı yapması, bilim dünyası tarafından tanınmasını sağlamıştır. Kendi icadı olan metal bir iğne ile (günümüzdeki enjektör benzeri bir alet) yumuşak katarakt tabakasını sorunsuz bir şekilde ameliyat etmiştir. Gözdeki sarkık iris tabakasını almış ve görme kabiliyetinin kaybolmasını engellemişir. Aynı tip ameliyatı Doktor Blanchet 1846’da ancak yapabilmiştir.

Tıbbın ulaştığı seviyeyi görmek açısından tıp teknolojisini, yapılan çeşitli ameliyatları ve bu ameliyatlarda kullanılan aletleri bilmek gerekir. X. yüzyılda, katarak ameliyatlarında ve diğer pek çok ameliyatta çeşitli tıp aletleri kullanılmıştır. Dönemin ünlü cerrahlarından Endülüslü ez-Zahravî (936-1013) Kitâbü’t-Tasrîf adlı eserinde yaraların ateşle dağlanmasında, hayvan vücutları üzerinde deney amaçlı yapılan ameliyatlarda ve kadavra teşrihinde kullanılan aletlerin resimlerine yer vermiştir. Zahravî’nin bu çalışması, Batı’ya örnek teşkil etmiştir.

Zahravî'nin Kitâbü't-Tasrîf adlı eserinden ameliyatta kullandığı aletlerin tasviri
Zahravî’nin Kitâbü’t-Tasrîf adlı eserinden ameliyatta kullandığı aletlerin tasviri
Deri üzerine sıcak demir çubukla yakma işleminin yapıldığı aletlerin resimleri, Kitâbü't-Tasrîf, Zahravî
Deri üzerine sıcak demir çubukla yakma işleminin yapıldığı aletlerin resimleri, Kitâbü’t-Tasrîf, Zahravî

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu