Tarih Bilimi

Orta Çağ’da Ekonomi

1- Tarım

Buzul Çağı boyunca toplayıcılık ve avcılık yapan insanlar, iklimin ılımanlaşmasıyla birlikte toprağı ekip biçmeye başladılar. Elde ettikleri artı ürünü arttırmak ve bu ürünlerin bölüşümünü organize etmek için de çeşitli kurumlar oluşturdular. İnsanlar tükettiklerinden çok üretmeye başlayınca yiyecek üretiminde çalışması gerekmeyen yeni bir grup ortaya çıktı.

Kentlere gelen bu insanlar iş bölümü gereği farklı işlerle uğraşmaya başlayınca elde edilen kazançlar da farklılaştı. Böylece artı ürünün doğuşuyla birlikte kendiliğinden ortaya çıkan iş bölümü toplumsal tabakalaşmanın da kaynağını oluşturdu. Bu dönemde kentler, kırsal kesimde yaşayanlar için gerekli araçları ve lüks malzemeleri temin eden birer ticaret ve zanaat merkezi hâline geldi.

Kırsal kesim ise tarım ve hayvancılık yaparak kentlilerin gıda ihtiyacını karşıladı. Artı ürün sosyal ve ekonomik alanlarda olduğu gibi siyasi alanda da önemli değişikliklerin yolunu açtı. Doğu ülkelerinde toprakların tanrı adına hükümdarlar tarafından tasarruf edilmesi monarşileri daha da güçlendirdi. Avrupa ülkelerinde ise feodalitenin doğal sonucu olarak derebeylikler ortaya çıktı.

Feodalite, Avrupa’da tabakalı toplum yapısının çeşitlenerek pekişmesine ortam hazırladı. Orta Çağ Avrupa ülkelerinde toplum genel olarak asiller, rahipler, burjuvalar ve köylüler şeklinde gruplara ayrıldı.

Feodalitenin hâkim olduğu Orta Çağ’da Avrupa’nın toplumsal yapısı
Feodalitenin hâkim olduğu Orta Çağ’da Avrupa’nın toplumsal yapısı
  • Asiller: Orta Çağ Avrupa’sının en imtiyazlı sınıfı asillerdi. Bu sınıfta dükler, kontlar, baronlar, vikontlar, şövalyeler ve bunların üstünde yer alan senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin en büyüğü kraldı.
  • Rahipler: Din adamlarından oluşan rahipler asillerden sonra en imtiyazlı sınıftı. Kilise topraklarında vergiden ve askerlikten muaf şekilde senyörler gibi yaşarlardı.
  • Burjuvalar: Kasaba ve şehirlerde oturup zanaat ve ticaret ile uğraşanlara burjuva denirdi. Burjuvalar, senyörlere belli miktarda para vererek onların himayesinde yaşarlardı.
  • Köylüler: Orta Çağ Avrupa’sında köylüler iki kısma ayrılırdı. Serf denilen köylülerin hiçbir hakkı yoktu. Serbest köylüler ise topraktan kazandıklarının bir kısmını senyöre vergi olarak verirlerdi.

Feodal düzende derebeyinin himayesi altında bulunan serbest köylüler, üzerinde yaşadıkları toprakları ekip biçerlerdi. Bunun karşılığında derebeyine ayni, nakdi ve emek ile olmak üzere vergi öderlerdi.

Ayni vergiler belli oranlarda tahıl, küçükbaş hayvan, kümes hayvanları, ekmek, peynir, odun vb. ürünlerle ödenirken nakdi vergiler para ile ödenirdi. Emek vergisi ise köylünün kullandığı arazinin büyüklüğüne göre değişirdi.

Feodal düzende serf denilen esir köylüler, üzerinde yaşadıkları toprakların demirbaş eşyası sayılırlardı. Derebeyi tarafından toprakla birlikte alınıp satılabilen bu insanlar, toplumun en aşağı görülen ve en fazla ezilen kesimiydi.

Feodal düzende senyörün topraklarında çalışan serfler (temsilî)
Feodal düzende senyörün topraklarında çalışan serfler (temsilî)

Toprak mülkiyetine sahip olma hakkının belli kişilere tanınması Avrupa’da feodaliteyi ortaya çıkarırken Hindistan’da da kast sisteminin doğuşuna ortam hazırlamıştır. İlk Çağ’da şekillenen ve Orta Çağ boyunca devam eden kast sistemine göre Hint toplumu Brahmanlar, kşatriyalar, vaisyalar ve sudralar adıyla dört gruba ayrılırdı.

Kast sisteminde meslekler ve statüler doğuştan kazanılırdı ve değiştirilemezdi. En ayrıcalıklı kastlar din adamları ve bilginlerden oluşan Brahmanlar ve soylulardan meydana gelen kşatriyalar idi. Brahmanların görevi dinî işlerde bütün kastlara rehberlik etmekti. İkinci dereceden alt sınıf olan kşatriyalar sivil ve asker yöneticiler ile üst düzey memurlardan oluşuyordu.

Hindistan’da iş adamları, tüccarlar, toprak sahibi çiftçiler ve zanaatkârlar gibi ekonomik faaliyetleri yürütenler vaisyalar sınıfındaydı. Sudralar ise yaşamları boyunca üst sınıflara hizmet etmek zorunda olup ağır işlerde çalıştırılan işçilerden meydana geliyordu.

Hindistan’da bu sınıfların dışında bir de kast sistemine dâhil edilmeyenlerin oluşturduğu paryalar vardı. Kast sisteminde toprak mülkiyeti hakkı tanınan sınıflar Brahmanlar, kşatriyalar ve vaisyalardı.

2- Ticaret

Orta Çağ ticaretinin önceki dönemlere göre en belirgin farkı uzun mesafelerde yapılmasıydı. Bu sayede Çin, Hindistan, İran, Mısır, Suriye, Anadolu ve Karadeniz’in kuzey kıyıları dünyanın önemli ticaret merkezleri hâline gelmişti. İslamiyet’in doğduğu Mekke ile İslam Devleti’nin kurulduğu yer olan Medine de önemli birer ticaret merkeziydi.

Orta Çağ’da ticarete konu olan mallar

Bir süre sonra bunlara Suriye, Mısır, İran, Kuzey Afrika ve Endülüs’teki şehirler de katıldı. İslam fetihleriyle sağlanan siyasi birliğin etkisiyle bu merkezler dışarıya açılarak imalata ve ticarete dayalı bir ekonomik yapıya kavuştu. Böylece VIII. yüzyıldan itibaren İslam ülkelerinde her türlü mal değişiminin, bilgi alışverişinin ve kültürel etkileşimin olduğu büyük metropoller ortaya çıktı.

Orta Çağ’da Uzak Doğu ve İslam ülkelerindeki ekonomik canlılığa karşılık Avrupa’da ticari hayat büyük bir gerileme içindeydi. Roma İmparatorluğu’nun merkezî otoritesini yitirmesiyle ortaya çıkan güvenlik sorunu ve Kavimler Göçü’nün yıkıcı etkileri nedeniyle şehirlerde nüfus azalmış, dışa kapalı köy hayatı yaygınlaşmıştı.

Bu dönemde Avrupa ülkelerinin Doğu ülkeleriyle yaptıkları ticarete Arap ve Bizanslı tüccarlar aracılık ediyordu. Avrupa’daki ticari hayat, tarım üretiminin ve buna bağlı olarak artı ürünün çoğalmasıyla birlikte IX. yüzyıldan itibaren hareketlenmeye başladı. İlk olarak İtalya’daki tüccar şehir devletlerinde gözlenen bu ticari canlanmada Hindistan’ın baharatları, Çin’in porseleni, Bizans’ın ipekli kumaşları önemli rol oynadı.

Kuzey Afrika ülkelerinden getirilen hububat ve ham yün ile Orta Doğu ülkelerinden satın alınan şap ve boya da artan miktarlarda İtalya ve Güney Fransa limanlarına ulaşmaya başladı. Avrupa’nın gelişimine Asya ülkeleriyle yapılan ticaretin yanı sıra kıta içindeki ticaret de önemli katkıda bulundu. Bu kapsamda Belçika’da gelişen yünlü dokuma sanayisinin ham maddesi İngiltere’den sağlanıyordu.

Aynı şekilde Batı Avrupa’nın buğday ve balık ihtiyacı da büyük ölçüde Baltık ülkelerinden karşılanıyordu. Diğer yandan Avrupa’da ticaretin artmasına bağlı olarak para dolaşımı da yaygınlaşıyordu. Ticari faaliyetler Asya kıtası için de önemliydi. Bu kıtada yaşayan Türkler kendi ürettiklerinin yanı sıra transit ticarete konu olan mallara aracılık ediyorlardı.

Türk devletlerinde ticaret, genellikle malın başka bir mal ile değişimi anlamına gelen takas usulüyle yapılıyordu. Bu işlem sırasında en fazla kullanılan mal at idi. Türkler; Bizans, Çin ve İran gibi komşu ülkelerle yaptıkları ticarette ödeme aracı olarak parayı da kullanmışlardı. Satir adı verilen bu paralar gümüş madeninden yapılıyor ve şekli diske benziyordu.

a. Ticaret Yolları

İlk Çağ’da olduğu gibi Orta Çağ’da da ticaretin temel konusu her yerde bulunmayan veya yetiştirilemeyen tuz, baharat gibi ürünlerdir. İnsanların söz konusu malları kaynağından almak istemeleriyle de ticaret yolları ortaya çıkmıştır. Bu yolların en önemlileri Kral Yolu, İpek Yolu, Baharat Yolu ve Kürk Yolu’dur.

Kral Yolu

Geçmişi MÖ V. yüzyıla kadar giden Kral Yolu, tarihin ilk posta teşkilatını kuran Persler tarafından yapıldı. İran ve Anadolu’ya hâkim olan Pers imparatorları, haberleşmeyi ve ulaşımı kolaylaştırmaya önem verdiler. Bu amaçla Sus şehrini Lidya’nın başkenti Sardes’e bağlayan Kral Yolu’nu açtılar.

Kral Yolu sadece Pers imparatorlarının habercileri tarafından değil tüccarlar tarafından da kullanıldı. Çin’den ve Hindistan’dan gelen mallar; asırlar boyunca olduğu gibi Orta Çağ’da da İranlı ve Anadolulu tüccarlarca bu yol üzerinden taşınarak Ege Denizi kıyılarına, oradan da Avrupa’ya ulaştırıldı. Bu yol üzerinde taşınan başlıca ticaret malları tahıl, hayvan postları, çeşitli kumaşlar ve baharatlar oldu.

İpek Yolu

Tarihin en eski kara ticaret yollarından biri İpek Yolu idi. Çin’in Şian kentinden başlayan İpek Yolu; Doğu Türkistan, Moğolistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ı geçtikten sonra Hazar Denizi’ne ve oradan da Anadolu kıyılarındaki liman kentlerine geliyordu.

Orta Çağ’ın başlıca ticaret güzergâhlarından İpek, Baharat ve Kürk Yolları
Orta Çağ’ın başlıca ticaret güzergâhlarından İpek, Baharat ve Kürk Yolları

İpek Yolu’ndaki uzun “kervan” yolculuğunu tamamladıktan sonra buralardan gemilere yüklenen ticaret malları deniz yoluyla Avrupa ülkelerine gönderiliyordu. Avrupalılar Çin’in en önemli ihraç ürünleri olan ipek, değerli taşlar, porselen, cam eşya ve kâğıda bu yolla ulaşıyorlardı.

Bozkırları, çölleri ve doğal geçitleri takip eden İpek Yolu sadece tüccarların değil; üzerinde bilginlerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de seyahat ettiği bir yol idi. XIII. yüzyılda İtalyan kâşif Marco Polo (Marko Polo) İpek Yolu üzerinden Çin’i ziyaret eden ilk Avrupalı olmuştu.

İpek Yolu üzerinde kafilesiyle seyahat eden Marco Polo’yu gösteren bir resim (Abraham Cresques)
İpek Yolu üzerinde kafilesiyle seyahat eden Marco Polo’yu gösteren bir resim (Abraham Cresques)

Tarih boyunca devletler, önemli bir ticaret güzergâhı olan İpek Yolu’na hâkim olmak istemişlerdir. Orta Asya’da Hunlarla Çinliler arasında başlayan bu hâkimiyet mücadelesi, Kök Türklerle Sasaniler arasında devam etmiş, onlara sonraki yıllarda Araplar, Moğollar ve başka kavimler de katılmıştır.

İpek Yolu için mücadele edenlerden biri de Timur’dur. Maveraünnehir, İran ve Irak’a hâkim olan Timur; 1395’te çıktığı Altın Orda Seferi sırasında Azak, Astrahan ve Saray gibi önemli ticaret merkezlerini yağmalamıştır.

Böylece bir süredir doğudan gelip Hazar Denizi üzerinden Astrahan yoluyla gerçekleşen ipek ihracatını kendi topraklarındaki Tebriz’e çekmeye çalışmıştır. Timur’dan sonra ise ipek ticaretinin güzergâhı yeniden Tebriz-Anadolu hattına dönmüştür.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Kibyra Antik Kenti

Baharat Yolu

Baharatlar, Orta Çağ Avrupa’sında gıdaları saklamada ve lezzetlendirmede kullanılan değerli ticaret malları arasındaydı. Her yerde yetiştirilemeyen ve uzun yolculuklardan sonra Avrupa’ya getirilen baharatlar sadece zenginlerin sofralarında bulunan lüks tüketim maddeleriydi. Baharatlar ilaç yapımında, kutsal yağların hazırlanmasında ve parfüm üretiminde de kullanılırdı.

Baharat yolu üzerinden gemiyle getirilen malların Avrupa’ya girdiği en önemli kapılardan biri olan Venedik Limanı’nı gösteren bir gravür
Baharat yolu üzerinden gemiyle getirilen malların Avrupa’ya girdiği en önemli kapılardan biri olan Venedik Limanı’nı gösteren bir gravür

Baharat Yolu adını tarçın, kakule, küçük Hindistan cevizi, öd ağacı, çörek otu, zencefil, karanfil, sandal ağacı, karabiber vb. baharatlardan alıyordu. Orta Çağ’ın en canlı ticaret güzergâhlarından biri olan bu yol, diğer yollarının aksine bir deniz yoluydu. Hindistan’dan başlayan Baharat Yolu; İran Körfezi yoluyla Irak’a, Yemen kıyılarına veya Kızıldeniz üzerinden Süveyş ve Akabe’ye, buralardan da kara yoluyla Doğu Akdeniz limanlarına ulaşırdı.

Gemiler ve kervanlarla bu limanlara getirilen baharatlar daha sonra İtalyan tüccarlar tarafından alınarak Avrupa ülkelerine taşınırdı. Bu yol üzerinde baharatların yanı sıra inci, mercan, fil dişi, elmas gibi Avrupa’da çok aranan değerli süs eşyaları da nakledilirdi.

Kürk Yolu

Kürk Yolu; Karadeniz’in kuzey kıyılarından başlayıp Ural Dağları, Sibirya ve Altaylar üzerinden geçerek Çin’e kadar uzanan bir ticaret yoluydu. İpek Yolu’nun kuzeyinden geçen bu yolun ana ticaret malları sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürkleri ile bal mumu ve mantar idi. Sibirya ve İç Asya ülkelerinden temin edilen bu mallar Hazar Denizi ve Karadeniz kıyılarına getirilir, oralardan da kara veya deniz yoluyla Avrupa ülkelerine taşınırdı.

Kürk Yolu üzerinde ticaret yapan başlıca topluluklar İtil Bulgarları ve Hazar Türkleriydi. Hazarlar dışarıdan aldıkları malların yanı sıra kendi ürettiklerini de satarlardı. Onların en önemli ticari ürünü balık tutkalıydı. Orta Çağ’da madenî paralar kullanıldığından devletlerin paraları her yerde geçerliydi.

Çünkü paranın değerini içindeki altının veya gümüşün ayarı ve miktarı belirlerdi. Çeşitli ülkelere ait paraların değeri sarraf adı verilen kişiler tarafından tayin edilirdi. Sarraflar ticaretin yoğun olduğu pazar ve panayırlara yerleşir, kendilerine getirilen paraların değerini tespit ederlerdi. Ayrıca günümüzdeki bankalar gibi kredi vererek veya kişilerin borçlarını ödeyerek ticaret hayatının canlanmasına katkıda bulunurlardı.

b. Ticaret Mekânları

Orta Çağ’da ticaret malları üretildiği yerden başlayıp tüketiciyle buluşacağı yere kadar devam eden yolculuğu sırasında pek çok mekândan geçiyordu. Kervansaraylar, ribatlar ve limanlar bu mekânların başlıcalarıydı. Kentlerde bulunan hanlar, kapanlar, bedestenler, arastalar ile kentlerin yakınında kurulan pazarlar ve panayırlar da önemli alışveriş merkezleriydi.

Kervansaray

Kervansaraylar yolcuların ve tüccarların konaklamaları için ticaret yolları üzerinde inşa edilmiş yapılar idi. Kervancılar, hayvanlar ve eşyalar yerleştikten sonra geceleri kervansarayın kapıları kapanırdı.

Sabah olunca da herkes hayvanlarını ve mallarını kontrol eder, herhangi bir hırsızlığın yaşanmadığından emin olunduktan sonra kapılar açılırdı. Kervansaraydaki güvenlikten kervansaray amiri sorumluydu. Buralarda konaklayanlar üç gün boyunca ücretsiz yemek ve oda hizmetlerinden yararlanabilirlerdi.

Ribat

Yolculuklar sırasında kervanların konakladığı yerlerden biri de ribatlar idi. Hz. Ömer Dönemi’nden itibaren İslam ülkelerinde görülen ribatlar aslında kara ve deniz sınırlarının güvenliği amacıyla inşa edilmiş karakol binalarıydı. Etrafı savunma duvarlarıyla çevrili bu yapıların içinde odalar, ambarlar, mescit, hamam, ahır ve gözetleme kuleleri bulunurdu.

İlk zamanlarda gönüllü sınır nöbetçilerine ve askerî birliklere ev sahipliği yapan ribatlar, sınırların genişlemesiyle birlikte iç bölgelerde kaldılar. Böylece ribatlar; askerî tesisler olmanın yanı sıra yolcuların ve tüccarların konakladıkları, yeme içme ve dinlenme ihtiyaçlarını ücretsiz karşıladıkları birer kervansaraya dönüştüler.

Liman

Orta Çağ’da kervanlarla Doğu Akdeniz limanlarına getirilen mallar buradan gemilere yüklenerek Avrupa limanlarına taşınıyordu. Deniz taşımacılığının kara taşımacılığına göre daha kolay ve kârlı olması nedeniyle limanlar uzun mesafeli ticaretin merkezleri durumundaydı. Mısır ve Suriye limanları ile birlikte Anadolu kıyılarındaki Alanya, Antalya ve Sinop Orta Çağ’ın işlek limanlarıydı.

Avrupa’nın en fazla öne çıkan limanları ise Venedik, Cenova ve Marsilya idi. İhracat ve ithalat mallarının giriş çıkış noktası olan limanlar aynı zamanda malların depolandığı, gümrük denetiminin yapıldığı, pazarlama ve dağıtım faaliyetlerinin yürütüldüğü ticari-lojistik merkezlerdi. Bu özellikleri nedeniyle liman bölgelerinde ambarlar, tüccar hanları, şirketler, imalathaneler, ibadet yerleri ve mahkemeler inşa edilirdi.

Limanlara indirilen mallar gümrük kontrolünden geçmek üzere antrepolara yerleştirilirdi. Tüccarlar hanlarda konaklar, ticaret sözleşmeleri yapar, aralarındaki anlaşmazlıkları mahkemelerde çözüme kavuştururlardı. Stratejik yerler olduğu için güvenliğine büyük önem verilen limanların çevresi kule burçlar ve surlar ile güvenlik altına alınırdı. Limandaki bu yapılar erzak depoları ve cephanelikler ile donatılarak aynı zamanda birer askerî harekât merkezi olarak da kullanılırdı.

Han

Şehirlerin merkezindeki ticaret bölgelerindeki bir diğer yapı türü hanlardı. Hanlar mescidi, şadırvanı, tuvaleti ve hamamı olan konaklama merkezleriydi. Perakende ticaretin de yapıldığı hanların üst katlarında yolcuların konakladığı odalar vardı.

Bazı hanlarda ahır olarak kullanılan bodrum katları bulunurken bu yapıların dışarıya bakan cephelerinde dükkânlar yer almaktaydı. Adlarını genellikle içerisinde depolanan veya ticareti yapılan üründen alan hanlar Pamuk Hanı, Koza Han gibi isimlerle anılırdı.

Kapan

Orta Çağ’da başta gıda maddeleri olmak üzere tüketim mallarının dağıtımı önemli bir konuydu. Karaborsa, aşırı fiyat artışı ve tekelleşmenin önlenebilmesi için malların perakendicilere ve imalathanelere dengeli biçimde dağıtılması gerekiyordu. Bu nedenle şehre gelen mallar ilk olarak kapan adı verilen toptancı hallerine getirilirdi.

Tüketim malları veya ham maddeler buralarda kapan denilen büyük kantarlarda tartılarak perakendeci esnaflarına ve zanatkârlara paylaştırılırdı. Paylaştırma işlemi devlet görevlilerince yapılırdı. Kapanlar dağıtımı yapılan malların türlerine göre yağ kapanı, un kapanı gibi isimler alırdı.

Bedesten

Değerli eşyaların satıldığı veya saklandığı yerler olan bedestenler uluslararası ticaretin varlığına işaret ederlerdi. Bedestenlerde mahzen veya kasa adı verilen güvenli bölümler vardı. Esnaftan ve halktan kişiler para, mücevher, altın ve gümüşleri ile başka değerli eşyalarını bu bölümdeki kiralık kasalarda saklarlardı. Bu nedenle iyi korunması gereken bedestenler, taş duvarları ve kurşun kaplı çatıları ile sağlam bir kale görünümündeydi. Ticaret hacmi büyük olan şehirlerde birden fazla bedesten bulunurdu.

Arasta

Arastalar, aynı iş kolunda faaliyet gösteren esnaflara ait dükkânların bir sokak boyunca karşılıklı sıralandığı mekânlardı. Arastalar kentlerdeki çarşıların içinde üzeri açık sokaklar şeklinde olabildiği gibi üzeri kapalı bağımsız sokaklar şeklinde de olabilirdi. Bu alışveriş mekânlarında dua meydanları bulunurdu.

Esnaflar, her sabah dükkânlarını açmadan önce bu meydanda toplanır ve duacı tarafından yapılan duayı dinledikten sonra dürüst iş yapmaya niyet ederek güne başlarlardı.

Panayır

Panayırlar şehir merkezlerindeki mekânlara göre daha geniş çaplı ticaretin yapıldığı yerlerdi. Yılın belli zamanlarında şehirlerin yakınında kurulan panayırlarda ticaret genellikle mal değiş tokuşu şeklinde gerçekleşirdi. Bayraklar ve çeşitli kutsal figürlerle süslenen panayırlar, ticaretin yanı sıra dinî bayramlara ve şölenlere de ev sahipliği yapardı.

Avrupa’da panayır geleneğinin ilk örneklerinden biri VII. yüzyıldan itibaren Paris yakınlarında kurulmaya başlanan Lendit Panayırı idi. Parisli dokumacılar ve metal ustaları yıl boyunca ürettiklerini burada müşterileriyle buluşturur ve uzaklardan gelen tüccarlarla yeni bağlantılar kurarlardı.

Avrupa’da ticaret geliştikçe panayır sayısı arttı. XII. yüzyıla gelindiğinde ticarete konu olan mallar Fransa’da Champagne (Şompeni) bölgesinde, Almanya’da ise Frankfurt’ta (Fırankfurt) kurulan panayırlarda el değiştiriyordu. Özellikle Champagne’deki dört ayrı kasabada birbirini takiben kurulan panayırlar yıl boyu devam ediyordu.

Orta Çağ’da kurulan bir Alman panayırından görünüş
Orta Çağ’da kurulan bir Alman panayırından görünüş

Asya ülkelerindeki panayırların en önemlileri Baharat Yolu üzerindeki Arabistan Yarımadası’nda kurulurdu. Güney Yemen’deki Aden’de kurulan panayır, ramazanın birinden onuna kadar devam ederdi. Buraya getirilen mallar için tüccarlardan onda bir oranında öşür vergisi alınırdı. Aden Panayırı’nda en çok Hindistan’dan getirdikleri mücevherat, fil dişi, baharat ve pamuk satılırdı.

Doğu Afrika sahillerinden getirilen abanoz, fil dişi, deve kuşu tüyü ve altının yanı sıra ıtriyat da Yemen bölgesindeki pazarlarda satılan diğer önemli mallardı. Orta Çağ’da ticaretin hızlanmasına bağlı olarak yılda bir defa kurulan panayırların yerini zamanla haftalık pazarlar aldı.

Genellikle yiyecek maddelerinin veya hayvanların satıldığı pazarlar sadece şehirlerde değil ihtiyaca göre kasaba ve köylerde de kurulurdu. Üreticiler tüketim fazlası ürünlerini bu pazarlarda değerlendirirlerdi. Pazarlar özellikle kentlerde artan nüfus ve talep doğrultusunda çarşılara dönüşerek sürekli hâle geldi. Kurulup kaldırılabilen pazar tezgâhları da yerini dükkânlara bıraktı.

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu