Tarih Bilimi

Ordu Millet: Türkler

Konar-göçer hayat süren Türkler büyük hayvan sürülerini en iyi şekilde beslemek için verimli otlaklar ve su kaynakları bulmak zorundaydı. Diğer kavimlerden önce elverişli yerleri bulup koruma altına almak, sürüleri amacına uygun şekilde sevk ve idare etmek onlar için hayati önemdeydi. Çünkü bozkırlar en küçük bir ihmalin veya hatanın bile büyük felaketlere yol açabileceği yerlerdi.

Türkler göçebeliğin zor şartlarının üstesinden gelebilmek amacıyla birlikte hareket ettiler. Hiç kimsenin tek başına hayatta kalamayacağı bozkır ortamında kendilerini güvende hissedebilmek için soy birliğine önem verdiler. Aralarındaki dayanışma ruhunun gereği olarak aile, sülale ve boy birliği etrafında toplandılar.

Hayatın belli bir disiplin içinde devamını sağlamak, dış saldırılara karşı kendilerini savunmak ve hâkimiyet sahalarını koruyup genişletmek için de idari ve askerî teşkilatlar kurdular. Türklerde ilk askerî teşkilat Asya Hun Hükümdarı Mete Han (MÖ 209-174) tarafından kuruldu.

Onlu sistem denilen bu düzenlemeye göre ordudaki en büyük askerî birim olan 10 bin kişilik tümeni, 1000’li, 100’lü ve 10’lu birlikler izliyordu. Aynı şekilde bu birliklerin başında tümenbaşı, binbaşı, yüzbaşı ve onbaşı unvanlı komutanlar vardı.

Türkler diğer kavimlerden çok daha önce ata binip onu yönetmiş, at sayesinde binlerce kilometrelik mesafeleri kısa sürede geçmiş ve geniş topraklara hükmetmişlerdi. Onlar için at aynı zamanda güçlü ve süratli bir savaş aracıydı. Asya Hun Devleti ile onu takip eden Kök Türk ve Uygur Devletlerinin orduları büyük ölçüde süvari denilen atlı birliklerden kuruluydu.

Türkler bu imkâna at koşum takımlarını icat ederek kavuşmuşlardı. Üzengi ve gem bu icatların en önemlileriydi. Türk süvarisi eyerin her iki yanından sarkan üzengi sayesinde atın üzerine kolayca çıkabiliyordu. Gem ve ona bağlı dizginlerle de atı istediği yöne sevk edip gerektiğinde durdurabiliyordu. Süvarilik için zorunlu olan pantolon, deri kemer ve potin de Türklerin icadıdır.

Bütün bu gelişmeler askerlik alanında yeni bir devrin başlamasını sağlamış ve Türklerin savaşlardan zaferle çıkmasında önemli rol oynamıştı. Türkler ata binmede olduğu kadar hızla koşan atın üzerinden öne arkaya veya sağa sola doğru isabetli ok atma konusunda da ustaydılar.

Genellikle huş ağacından imal edilen Türk oklarının ucunda kemikten ya da demirden yapılmış temren denilen sivri kısım bulunurdu. Üç dilimli, düz, yivli veya çengelli şekillerde olabilen temrenlere başak da denirdi. Okun arkasına ise hedefe doğru ve dengeli şekilde gitmesini sağlayan yelek takılırdı. Türk ordularında Asya Hun Devleti Hükümdarı Mete Han’ın icadı olan ıslıklı oklar da vardı.

Temreninin üzerinde açılan delikler nedeniyle hedefe giderken ıslık sesi çıkaran bu oklar genellikle işaret vermek veya hedef göstermek için kullanılırdı. Oklar sadak, okluk veya kiş adı verilen torbalarda taşınırdı. Savaşçıların omuzlarına veya kemerlerine asarak taşıdıkları okluklar atların terkisine de takılırdı.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Avcılık-Toplayıcılıktan Üreticiliğe

Ok tek başına kullanılan bir silah olmayıp onun tamamlayıcısı yay idi. Yayın kavisli kısmı genellikle kayın gibi sert ve sağlam bir ağaçtan ya da boynuzdan yapılırdı. Yayın direncini arttırmak için üzerine sırım denilen ince deri parçası sarılırdı.

Esnekliğini kaybetmemesi için de yüzeyi zamk tabakası ile kaplanırdı. Kiriş denilen germe kısmında ise büyükbaş hayvanların bacaklarından alınan sinirler veya hayvan bağırsağı kullanılırdı. Türkler duruma göre çok çeşitli yaylar kullanırdı. Bu yayların en etkilisi refleks yay olarak bilinen çift kavisli yaylardı.

Türk ordusunda askerlerde bulunması gereken temel özellikler disiplin, emre itaat, hızlı karar verme ve hedefi vurma idi. Türkler bu özellikleri henüz çocukluk çağlarındayken kazanmaya başlardı. Türk çocukları küçük yaşlardan itibaren koçların sırtına biner; tarla faresi, gelincik, tavşan vb. canlı hedeflere ok atmayı öğrenirdi.

İlerleyen yıllarda, askerî eğitim amaçlı bu oyunlar at üzerinde devam ederdi. Türkler kalabalık gruplar hâlinde çıktıkları sürek avlarını da bir çeşit savaş tatbikatı olarak görürdü. Türk ordusunun savaş taktikleri süratle hareket eden süvariler üzerine kuruluydu.

Süvariler savaş öncesinde düşman bölgelerine yıldırma ve yıpratma amaçlı akınlar yaparlardı. Yelme denilen keşif kollarının düzenlediği bu akınların bir amacı da bilgi toplamaktı. Uzaktan savaş taktiğine dayanan akınlarda yalnızca ok atışları yapılırdı. Ayrıca süvarilerin yeri göğü inleten korkutucu çığlıklarıyla karşı tarafın morali çökertilmeye çalışılırdı.

Türk atlıları savaş başlayıp da düşmanla karşı karşıya geldiklerinde kılıç, gürz, mızrak gibi yakın dövüş silahları kullanırlardı. Ordunun başındaki komutan, savaşı yakın dövüşle kazanamayacağını anladığında birliklerine süratle geri çekilme emri verirdi. Karşı taraf ise bunun gerçek bir bozgun olduğunu düşünerek takibe koyulurdu.

Sahte geri çekilme sırasında Türk süvarileri at üzerinde geriye dönüp ok fırlatmaya devam ederken aynı anda sağa ve sola doğru hızla açılarak hilal şeklini alırlardı. Düşmanı kuşatacak şekilde yeterince geniş bir yay çizdikten sonra da hilalin uçlarını birleştirerek onu çember içine alırlardı.

Turan taktiği adıyla bilinen bu taktik bazen de pusuya düşürme şeklinde cereyan ederdi. Bu durumda Türk süvarilerinin geri çekilişi önceden belirlenen pusu yerine kadar sürerdi. Pusu için uygun yerler genellikle dik yamaçlı derin vadiler, bataklıklar veya çöller gibi zorlu arazilerdi. Böyle bir yerde tuzağa düşen düşman durumun farkına varsa bile geri dönmeye fırsat bulamaz ve ağır bir yenilgiden kurtulamazdı.

Hilal (Turan) taktiğinin uygulanışı (temsilî)

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu