Tarih Bilimi

Türkler ve Komşuları

İç Asya’da kurulan Türk devletleri komşularıyla siyasi, askerî ve ekonomik ilişkiler sürdürmüşlerdi. Çin’in yanı sıra İran’daki Sasaniler ve batıdaki Bizans İmparatorluğu İslam öncesi dönemden itibaren Türklerin ilişkide bulunduğu başlıca devletlerdi. Türklerin komşularıyla ilişkilerinde belirleyici olan temel unsur konar-göçer hayat tarzıydı.

Geçimini hayvancılıkla sağlayan ve sürülerine daha verimli otlaklar bulabilmek için sürekli arayış içinde olan Türk topluluklarının temel amacı hâkimiyet sahalarını genişletmekti. Diğer yandan Türkler yerleşik hayat süren komşularının ürettikleri ürünlere ihtiyaç duyuyor, kendi ürettiklerini de onlara satıyorlardı. Konar-göçerler yerleşikler tarafından üretilen ürünler içinde en fazla tahıla ihtiyaç duyarlardı. Buna karşılık yerleşiklerin de konar-göçerlerin sağladığı at, et, kürk gibi mallara ve kölelere ihtiyaçları vardı.

İki taraf arasındaki bu karşılıklı mecburiyetler konar-göçerlerle yerleşikler arasında bazen çatışmaya bazen de uzlaşma ve iş birliğine neden oluyordu. Bu dönemde Türk toplulukları genellikle mal değiş tokuşu yöntemiyle ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlardı. Türkler alışverişlerinde takas usulünün yanı sıra satir denilen disk şeklindeki gümüş paraları ve komşu ülkelerin paralarını da kullanıyorlardı. Türk devletlerinin kendilerinde olmayanı başkalarından temin etmede en fazla ilişkide bulundukları devlet Çin idi.

Türklerin Çinliler ile ticari ilişkileri ağırlıklı olarak sınır boylarında kurulan serbest ticaret pazarlarında gerçekleşiyordu. Çin imparatorunun izniyle Çinlilerin Türk sınırına yakın şehirlerinde kurulan bu ticaret pazarlarının ilki Asya Hun hükümdarı Mete Han zamanında kuruldu. MÖ 201 yılında Çin üzerine büyük bir sefer düzenleyen Mete Han, bu seferi sırasında Çin’i fethetme fırsatı yakaladı. Ancak sayıca az olan Türklerin kalabalık Çinlilerle karışıp millî benliklerini kaybedeceğini düşünerek Çin’i yıllık vergiye bağlamakla yetindi.

Asya Hunlarının Çin’e düzenledikleri seferden bir görünüş (temsilî)

Mete Han MÖ 198 yılında yaptığı başka bir antlaşmayla Hunlar ile Çinliler arasındaki ilk resmî ticaret ilişkilerini başlattı. Sınır şehirlerindeki pazarlarda yürüyen bu ticaret sırasında Türkler Çinlilere canlı hayvan, hayvansal gıdalar, at, deri, kürk ve silah satıyorlardı. Buna karşılık onlardan ipekli kumaşlar, takı malzemeleri, porselen türü kap kacaklar, pirinç ve diğer hububatlar satın alıyorlardı.

Asya Hunları gibi Avrupa Hunları da serbest ticaret pazarlarına önem vermişti. Bu amaçla Avrupa Hun hükümdarı Attila, Bizans İmparatorluğu ile yaptığı Margus Antlaşması’nda iki ülke arasındaki serbest ticaretin sınır kasabalarında devamını öngören bir maddeye yer vermişti. Türklerin kendilerinde olmayan mallara ulaşmalarında sınır ticaretinin yanında akınlar da önemli rol oynuyordu.

Bu akınların amacı toprak kazanmak değil, konar-göçerlikte üretilmesi mümkün olmayan ihtiyaç maddelerini elde etmekti. Çinliler ise kendilerini açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakan Hun akınlarını durdurabilmek için Çin Seddi adıyla tanınan dünyanın en büyük savunma hattını inşa etmişlerdi. Seddin gerisine de mahkûmlardan oluşturdukları askerî kolonileri yerleştirmişlerdi.

Türk-Çin ilişkileri Asya Hun Devleti Dönemi’nde olduğu gibi Kök Türkler Dönemi’nde de devam etti. Dış politikalarını büyük ölçüde ticari ilişkilerine göre belirleyen Kök Türkler, 593 yılında Çin imparatoruna elçiler göndererek ondan Çin Seddi boyunca ticaret yapabilmek için pazar yerleri göstermesini istediler. Kök Türkler, Kapgan Kağan Dönemi’nde Çin ile siyasi ilişkiler de kurdular. Kapgan Kağan, Çin’in düşmanı olan Kitanları yenerek bu devlete yardım etti.

Karşılığında da Çin imparatoriçesinden Çin’de esir tutulan Türklerin geri verilmesini istedi. Onunla 1.250 ton tohumluk darı, 3.000 tarım aleti ve 5.000 ton demir göndermesi konusunda bir antlaşma yaptı. Ayrıca sınır boylarındaki kasabalarda serbest pazar yerleri kurularak iki taraf arasındaki ticaretin güvenle yapılabilmesi için önlemler aldı.

Türk devletleri hâkimiyetleri altında tuttukları topraklarda ticareti canlandırmak amacıyla Çin dışında Sasani ve Bizans devletleriyle de antlaşmalar yapıyorlardı. Türklerin bu devletlerle olan siyasi ve ticari ilişkilerinde İpek Yolu’nun önemli bir yeri vardı. Bu nedenle Türk devletleri, kazançlı bir ticarete konu olan İpek Yolu’nu kontrol altında tutmaya önem vermiş ve bunu dış politikalarının temel amaçlarından biri hâline getirmişlerdi.

Türkler İpek Yolu’na hâkim olma mücadelesinde ilk olarak Çinlilerle karşı karşıya geldiler. Asya Hun Devleti Dönemi’nde Çinliler çeşitli propagandalarla Hunları parçaladılar. Büyük bir orduyla İpek Yolu üzerindeki Hun topraklarına girerek çok sayıda hayvanı ganimet olarak aldılar.

Türkler, Hunların zayıflamasıyla birlikte kaybettikleri İpek Yolu hâkimiyetini Kök Türk Devleti Dönemi’nde yeniden kurdular. Bu dönemde Kök Türk hükümdarı Bilge Kağan, Çin ile ticari ilişkilerini geliştirmek amacıyla imparatora kıymetli atlar gönderdi. Çin İmparatoru da bunun karşılığında Shuo-fang’da serbest ticaret pazarı kurulmasına izin verdi. Ayrıca Kök Türklere her yıl üç yüz bin bağ ipek göndermeyi kabul etti.

Türk devletlerinin İpek Yolu nedeniyle ilişkide bulunduğu devletlerden bir diğeri İran’daki Sasaniler idi. Türk-İran ilişkileri Kök Türkler Dönemi’nde yoğunlaştı. Bu dönemde İstemi Yabgu İran’daki Sasanilerle anlaşarak ipek transit ticaretini elinde tutan Akhunlar Devleti’ne son verdi. Böylece daha önce Akhunlara bağlı olarak yaşayan ve kervan ticaretiyle uğraşan Soğdlar Kök Türklerin hâkimiyeti altına girmiş oldu.

Kök Türklerin İpek Yolu ticaretini kontrol etmesi ipek üretimi ve ticaretinde söz sahibi olan İranlıların istediği bir durum değildi. Bu nedenle Sasani imparatoru Soğdlu tüccarların İran topraklarından geçmesini yasakladı. Daha ileri giderek İstemi Yabgu’nun gönderdiği elçilik heyetinin getirdiği ipekleri elçilerin gözü önünde yaktırdı.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  Televizyonun İcadı ve Tarihçesi

İkinci elçilik heyetindekileri de gizlice zehirleterek öldürttü. Bunun üzerine Sasaniler ile anlaşma ihtimalinin kalmadığını gören İstemi Yabgu, Bizans ile yakınlaşma siyaseti izledi. Onun amacı doğu-batı ticaretinde İran’ı devre dışı bırakarak Orta Asya’yı Bizans’a bağlayan İpek Yolu’nun kuzey hattını açmaktı. İstemi Yabgu bunu gerçekleştirmek için 567 yılında Soğdlu bir ipek tüccarı olan Maniakh’ı bir Kök Türk elçilik heyetinin başında İstanbul’a gönderdi.

Heyetle görüşen Bizans imparatoru Sasanilere karşı Kök Türklerle askerî ve ticari nitelikli bir ittifak antlaşması yaparak Zemarkhos adındaki elçisini Kök Türklere göndererek bu ittifakı pekiştirdi. Kök Türklerin Bizans’a ve daha önce Sasanilere gönderdikleri elçilik heyetlerinde Soğdluları görevlendirmesi bu topluluğun Türklerle yakın ilişki içinde olduğunu göstermekteydi. Soğdlular ticaret ve diplomasideki birikimlerini Kök Türk Devleti’nin hizmetine sunarken ihtiyaçları olan at ve deveyi konar-göçer Türklerden karşılıyorlardı.

Türklerin Bizans ile yaptıkları ticarette ipeğin ayrı bir yeri vardı. Bizans İmparatorluğu askerlerinin maaşını ipek ile ödediği için bu malın düzenli olarak gelmesi gerekiyordu. Bundan dolayı Bizans, Kök Türklerle kurduğu ittifaka büyük önem veriyordu. Bizans tarihçisi Menandr’ın kaydettiğine göre 568-576 yılları arasında İstanbul’dan Orta Asya’ya ticari amaçlı yedi elçilik heyeti gönderilmişti. Bu ilişkilerde Türkler sadece İpek Yolu’nun güvenliğini sağlamakla kalmıyor; Bizans’a at, deve ve çeşitli gıdalar da satıyorlardı.

Ayrıca öteden beri madencilikte ilerlemiş bir toplum olarak elçiler aracılığıyla Bizans’a Türk demiri pazarlıyorlardı. Türkler ile Çinliler arasındaki ekonomik ilişkiler Uygurlar Dönemi’nde daha da canlandı. Uygurlar Çinlilere at, kösele, deri ve kürk satarken onlardan ipekli kumaşlar ve hububat satın alıyorlardı. Diğer yandan iki taraf arasında başlayan siyasi yakınlaşmanın sonucu olarak Uygur hükümdarı Moyen-Çur, Çin’de çıkan isyanların bastırılmasına yardımcı olmuştu.

Çin İmparatoru da bu yardım karşılığında kızını Moyen-Çur Kağan ile evlendirmiş ve onunla ilgili düşüncelerini şu sözlerle ifade etmişti: “Uygur kağanı çok zeki ve çok kibar bir adamdır. Onun sözü gerçektir. Onun kabiliyeti on binlerce kişinin en iyisidir. O, bütün kağanların başkanıdır. Çin’de isyanlar çıktığı zaman imparatorun kardeşi ile savaşa gidip bütün isyanları bastırdı. İki ay içinde iki başkenti zapt etti. Onun yaptığı iyilikler güneş ve ay gibi insanın yüreğinde parlıyor. Ona yalnız şimdi değil, her sene 20.000 top ipekli kumaş vereceğim. Kağan elçilerini Shou-fang’a (Şoufang) göndererek bunları alacak.” Uygurlar, Çin imparatorunun izniyle Çin şehirlerinde serbestçe ticaret yapıyorlardı.

Çin’e her yıl on binlerce at getiren Uygurlar ipekli kumaşlarla geri dönüyorlardı. 821 yılında bir Uygur ticaret kafilesi Çin sarayına yirmi bin at ve bin deve götürmüştü. Bu, o güne kadar Çin’e giden en kalabalık Türk ticaret heyetiydi. Uygurlar ticarette para yerine böz denilen, üzerinde devlet mührü bulunan kumaşlar ve kuanpoyu adı verilen, özel olarak kesilmiş resmî nitelikli bezler kullanıyorlardı.

Çin’de kullanılan ve çav denilen kâğıt paralar da Uygurlar aracılığıyla Türklerin ticari hayatına girmişti. Bu durum alışverişi kolaylaştırarak iç ve dış ticareti canlandırıcı bir rol oynuyordu. Türk devletleri başta İpek Yolu olmak üzere ülkelerinden geçen ticaret yollarını kullanan kervanlardan transit geçiş vergisi alıyorlardı.

Ticareti canlandırarak gelirleri sürekli hâle getirme ve arttırma politikasının gereği olarak da güvenliğini sağlamaya büyük önem veriyorlardı. Ayrıca tüccarlara yük ve binek hayvanları temin edip kervanların konaklaması için yol boyunca kervansaraylar inşa ediyorlardı. Ticarete önem veren ve sahip olduğu topraklarda ticareti canlandırmaya çalışan bir başka Türk devleti Hazar Hakanlığı idi. İtil, Don ve Kuban Nehirlerinin havzalarını içine alan Hazar ülkesi işlek ticaret yollarının kesiştiği bir kavşak noktasındaydı.

Buraya Sibirya’dan hayvan kürkleri, bal, bal mumu; Bizans’tan çeşitli sanat ürünleri ile altın ve gümüş ziynet eşyaları; Çin, Hindistan ve Türkistan’dan ise ipek ve baharatlar ile başka kıymetli mallar getirilirdi. İtil, Sarkel, Semender gibi Hazar şehirleri bu bölgenin en canlı ticaret merkezleriydi. Hazarlar, yönetimleri altındaki kavimlerden genellikle ayni vergiler toplarlardı.

Devletin bir diğer gelir kaynağı, ülkeden geçen yollar üzerindeki transit ticaretten alınan gümrük ve gelir vergileriydi. Hazarların siyasi ve ticari alanda en yoğun ilişkide bulunduğu devlet Bizans İmparatorluğu idi. Sasani-Bizans mücadelesinde Bizans’ı destekleyen Hazar Hakanlığı sınırlarını genişleterek VIII ve IX. yüzyıllar boyunca Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri oldu.

Tarihe “Hazar Barış Çağı” adıyla geçen bu dönemde Hazarlar çeşitli milletlerden tüccarların ülkelerinde serbestçe dolaşmalarına izin verdiler. Diğer yandan ticaret yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla önemli yerlerde müstahkem kaleler inşa ettiler.

Hazar Barış Çağı’nda sağlanan güven ortamının etkisiyle tüccarlar ve zanaatkârlar Hazar şehirlerine yerleşirken halkın refah seviyesi de yükseldi. Ayrıca farklı dinlerden tüccarlarla kurulan ticari ilişkiler sonucunda Hazarlar arasında Müslümanlık Hristiyanlık ve Musevilik dinleri yayıldı.

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu