Coğrafya Biliminin Önemi ve Tarihî Gelişimi
1- Coğrafya Öğrenmenin Önemi
Mekân ve yeryüzü bilimi olarak kabul edilen coğrafya, insanın yaşadığı ortamı araştıran, o ortamla insan arasındaki etkileşimi inceleyen bilim dalıdır. İyi bir coğrafya eğitimi alan insan, yaşadığı alandan başlayarak ülkesi ve dünya ile ilgili coğrafi bilinç kazanır.
Bu bilinç sayesinde de doğa ile insan arasındaki karşılıklı ilişkiyi daha iyi kavrayarak mekânı (yerel, ulusal, küresel ölçekte) doğru ve etkin kullanmayı öğrenir. Sürdürülebilir bir geleceği düşünerek doğal çevrenin beşerî sistemlerle uyumlu bir şekilde korunmasında sorumluluk alır. Böylece kişide doğal ve beşerî kaynakların kullanımı konusunda “tasarruf bilinci” gelişir.
Doğal ve beşerî sistemlerin işleyiş ve değişimini kavrar. Kazandığı coğrafi becerileri, insan-doğa ilişkisi çerçevesinde kullanarak günlük hayatla ilişkilendirir. Yakın çevresinden başlayarak ülkesine ve dünyaya ait mekânsal değerleri anlama ve bu değerlere sahip çıkma bilinci gelişir. Doğa ile insanın uyumlu birlikteliği ve sürekliliği için mekânsal planlamanın önemini kavrar.
Günümüzde Dünya’nın herhangi bir yerinde yaşanan coğrafi olayın etkisi kısa sürede çok geniş alanlara ulaşmaktadır. Coğrafi bilince sahip insanlar, doğal afetleri ve çevre sorunlarını değerlendirerek bunlardan korunmanın, bu konuda önlem almanın önemini kavrar. Böylece doğal ve beşerî sistemlerin yerel ve küresel etkileşim içinde işleyişini daha iyi anlamlandırabilir.
Aynı zamanda, bölgesel ve küresel ölçekte etkin olan çevresel, kültürel, siyasi ve ekonomik örgütlerin uluslararası ilişkilerdeki rolünün farkına varır. Yerel, bölgesel ve küresel ölçekte gerçekleşen siyasi ve ekonomik olayları doğru ve akılcı değerlendirir. Ülkelerinin sahip olduğu konum özelliklerinin bölgesel ve küresel ilişkiler açısından sahip olduğu potansiyelin farkına varır.
Coğrafya eğitimi, ülkelerini daha iyi tanıyan kişilerde “vatan bilinci” oluşmasında ve değerler sisteminin gelişmesinde önemli rol oynar. İnsan, coğrafya eğitimi ile kazandığı coğrafi gözlem ve sorgulama, harita okuryazarlığı, tablo ve grafik yorumlama gibi becerileri kullanarak coğrafi verileri daha anlamlı hâle dönüştürür.
İnsan-doğa etkileşiminde sürdürülebilir bir gelecek için çalışan, mekânı etkin ve doğru kullanan, tasarruf bilinci gelişmiş, gerektiğinde sorumluluk alan, coğrafi bilince, millî ve evrensel değerlere sahip bireylerin yetişmesi için coğrafya eğitimi son derece önemlidir.
2- Coğrafya Biliminin Tarihî Gelişimi
a. İlk Çağ’da Coğrafya
Diğer bütün bilim dallarında olduğu gibi coğrafya bilimi de insan ihtiyaçlarının bir ürünüdür. Örneğin Mısır’da Nil Nehri’nin gerçekleştirdiği taşkınların gözlenmesi ve bu taşkınların neden olduğu zararın giderilmeye çalışılması, verimli toprakların nerelerde yer aldığının ve nasıl değerlendirileceğinin araştırılması gibi konular coğrafya bilgisinin gelişimine katkı sağlamıştır.
Mısır’ın göçebe toplulukları; su kaynaklarını, geçecekleri yolları ve yerleşecekleri alanları tespit etmek amacıyla basit haritalar çizmişlerdir. Aynı durum Mezopotamya uygarlıkları için de geçerlidir. İlk Çağ’da coğrafya, yaşanılan veya gidilebilen yerlerin tanınmaya çalışılması, basit gözlemler ve tasvirlerle sınırlı kalmıştır. Yunanların MÖ VIII ve VII. yüzyıllarda Akdeniz’in büyük kısmında koloni kurmak için giriştikleri seyahatlerle Mısır ve Mezopotamya’da üretilen coğrafi bilgi Antik Yunan’a taşınmıştır.
Akdeniz çevresinde koloniler ve şehir devletleri kuran Yunanlar sayesinde, Akdeniz çevresi tanınmış ve tasvir edilmiştir. Bu dönemde yaşamış olan Thales (Tales), Anaximander (Anaksimendır), Hekataios (Hekatayus), Platon (Platon) ve Eratosthenes coğrafyanın gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır.
Örneğin Thales, Güneş sistemini incelemiş ve Güneş tutulmasının nedenlerini belirlemiştir. Eratosthenes (Eratostenes) ise, Dünya’nın yuvarlak olduğuna inanarak onun çevresini hesaplamaya çalışmıştır. Aynı zamanda Eratosthenes, “Dünya’nın-yeryüzünün-tasviri” anlamında “coğrafya” (geo-yer ve graphia-tasvir ya da anlatım) sözcüğünü kullanan tarihteki ilk kişi olmuştur.
Helenistik çağın sonuna doğru, Roma İmparatorluğu’nun bir güç hâlinde genişlemesiyle bilinen yeryüzünün sınırları ve coğrafi bilgiler artmaya başlamıştır. Romalılar, ülke sınırlarına yeni kattıkları alanları içeren yol haritaları hazırlamışlar ve coğrafyayı daha çok askerî amaçlarla kullanmışlardır. Bu dönemde Strabon (Sıtrabon) ve uzun süre temel coğrafya kaynağı olan “Coğrafya Kılavuzu” adlı eseriyle Ptolemaios (Batlamyus), coğrafyanın gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır.
b. Orta Çağ’da Coğrafya
Orta Çağ Avrupası’nda diğer bilimlerde de olduğu gibi coğrafya, kilisenin baskısı ile uzun bir duraklama dönemine girmiştir. Bu dönemde coğrafya bilim mirasına katkı sunmayı, İslam coğrafyacıları üstlenmiştir. Müslüman bilim insanları; Kıblenin, dinî günlerin ve namaz vakitlerinin doğru tespit edilebilmesi için uzun yıllar Güneş ve Ay’ın değişen durumlarını gözlemlemeye ihtiyaç duymuşlardır.
Bu nedenle İslam dünyasında coğrafyaya duyulan ilgi fazla olmuştur. İlk Çağ’da Batı’da verilen eserleri temel alan Müslüman bilim insanları, rasathane gözlemleri sonucunda Dünya’nın şekli, boyutu, hareketleri, eksen eğikliği, enlem ve boylamların hesaplanması gibi birçok farklı alanda çalışma yapmışlardır. Ayrıca Hac ve umre amacıyla Mekke ve Medine’ye yapılacak ziyaretlerde kullanılacak yol güzergâhlarıyla ilgili bilgi sahibi olma isteği, İslam Dünyası’nda coğrafyanın gelişmesinde etkili olmuştur.
Harezmi, Makdisi, İbn Hurdazbih, Mesudi, İbni Sina, İbn Battuta ve Biruni bu dönemde öne çıkan bilim insanlarıdır. Bu dönemin önemli İslam bilgini ve coğrafyacılarından olan İdrisi, Orta Çağ’da Müslüman coğrafyacıların ürettikleri coğrafi bilgi birikimini, “Kitâb-ür-Rüşandi (Roger’in Kitabı) isimli eseriyle Batı’ya taşımıştır. Bu bilgi birikimi, yüzlerce yıl Avrupa’da çok güçlü etkilerde bulunmuş ve daha sonra yaşanacak coğrafi gelişmelerin önemli kaynaklarından biri olmuştur. Bir süre sonra büyük bir coğrafya ansiklopedisi hazırlayan İdrisi, ayrıca bir gök küresi ve disk biçiminde o dönemin bilinen dünyasının maketini yapmıştır.
Bir diğer önemli Müslüman bilim insanı Biruni, yeryüzü şekilleriyle ilgili ölçümlerinden ötürü, jeodezi (yer ölçümü) biliminin kurucusu kabul edilmektedir. Biruni, enlem-boylam ölçümleri için yeni bir yöntem geliştirmiş, Dünya’nın yuvarlaklığını ve birçok şehrin denizden yüksekliğini belirlemiştir. Ayrıca meridyenler arasındaki mesafeyi, Dünya’nın yarıçapını ve onun hareketlerine göre mevsimlerin başlangıç tarihlerini hesaplamıştır. Orta Çağ İslam dünyasında, coğrafyanın gelişmesine hizmet eden birçok gezgin vardır.
Bunlardan biri olan İbn Battuta, Endülüs’ten (İspanya) Çin’e kadar olan bölgeyi 30 yılda gezmiştir. Bu gezilerdeki gözlemlerini topladığı “İbn Battuta Seyahatnamesi” adlı eserinde, gezdiği yerlerin toplumsal yapıları, yer altı kaynakları; din, dil ve gelenek gibi özellikleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir.
Kaşgarlı Mahmut tarafından hazırlanan “Divanü Lügati’t-Türk” adlı eser, Orta Asya’nın coğrafi özellikleri ile ilgili zengin bilgiler içerdiği için önemli bir coğrafi araştırma kaynağı olarak kabul edilir.
Orta Çağ’da Katolik kilisesi, kabul edilmiş doktrinlere karşı çıkanları din ve toplum düşmanı olarak ilan ediyordu. O güne kadar Batı dünyasında hâkim görüş, Aristo’nun öne sürdüğü evrenin merkezinin Dünya olduğu ve Güneş’in Dünya’nın çevresinde döndüğüdür.
1564-1642 yılları arasında yaşamış ünlü bilim insanı Galilei Galileo (Galile), “Güneş’in evrenin merkezinde olduğu ve Dünya’nın diğer gezegenlerle birlikte Güneş’in etrafında döndüğü” fikrini öne sürdüğü için 69 yaşında engizisyon mahkemesinde yargılanmış ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Yıllarca çok zor şartlarda hapiste kalmıştır.
Mahkeme, Galilei’den hapis cezasının ev hapsine dönüştürülmesi karşılığında Dünya’nın Güneş etrafında döndüğü fikrinin lanetlenmesini ve bu fikirden vazgeçilmesi gerektiğini mahkeme huzurunda açıklamasını istedi. Galilei’nin, mahkemenin isteğini kabul ettikten sonra kendi kendine fısıltıyla “Ama Dünya yine de dönüyor.” dediği rivayet edilir.
c. Yeni Çağ’da Coğrafya
Avrupa’da yaşanan Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisiyle diğer bilim dallarında olduğu gibi coğrafya alanında da çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Hindistan ve Çin’den gelen ticaret yollarının kontrolünün Türklerin eline geçmesi üzerine yeni ticaret yolları bulmak ve keşfedilmemiş bölgelerdeki zenginlik kaynaklarına ulaşmak hedefi, bu dönemde Avrupa’daki coğrafi keşiflerin önemli nedenlerindendir.
Bartholomeu Dias (Bartelmi Diaz), Vasco de Gama (Vasko Dö Gama), Kristof Kolomb (Kristof Kolumb) ve Macellan’ın yaptığı keşifler sayesinde Dünya’nın bilinen sınırları iyice genişlemiştir. Macellan’ın başlayıp Sebastian del Kano’nun (Sebastiyan del Kano) bitirdiği seyahatle Dünya’nın yuvarlak olduğu uygulamalı olarak gösterilmiştir.
Osmanlı’da coğrafya, Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar genellikle daha önceki dönemlerde yetişmiş İslam coğrafyacılarının etkisinde kalmıştır. Fatih’in, Batlamyus’un eserlerini Arapçaya tercüme ettirmesi, Osmanlıda coğrafyanın gelişmesini olumlu etkilemiş ve bir çok önemli eser ortaya konmuştur.
XVI ve XVII. yüzyıllarda Karadeniz ve Akdeniz’in tamamen kontrol altına alınmasıyla Osmanlıda deniz coğrafyacılığı büyük gelişme göstermiştir. Bu devrin deniz coğrafyası alanındaki en önemli eserleri, Pirî Reis’in yazdığı Kitab-ı Bahriye ile Seydî Ali Reis’in yazdığı Kitâbü’l-Muhît’idir.
Yine bu dönemde Seydî Ali Reis’in Mir’âtü’l-Memalik’i başta olmak üzere uzak ülkeler hakkında bilgiler veren birçok eser yazılmıştır. Osmanlıdaki en önemli coğrafi eserlerden biri de seyahatnamelerdir.
Kâtip Çelebi’nin kıtalar, ülkeler, Dünya’nın şekli, bitkiler vb. konulara yer verdiği “Cihannüma” (Dünya’nın Aynası) ve Evliya Çelebi’nin 40 yıldan fazla süren seyahatlerindeki gözlemlerini aktardığı “Seyahatname”si bu alanda en önemli eserlerdir. Bunların dışında Piri Reis’in “Kitab-ı Bahriye”si de tanınmış bir eserdir.
ç. Yakın Çağ’da Coğrafya
Günümüzdeki modern coğrafi görüşün temelleri 19. yüzyıl başlarında Alman coğrafyacılar tarafından atılmıştır. Bunlar, fiziki coğrafyanın kurucusu kabul edilen Alexander von Humboldt (Aleksandır van Hambolt), beşerî coğrafyanın kurucularından Carl Ritter (Karl Rite) ve beşerî coğrafyanın bir başka önemli ismi Friedrich Ratzel’dir (Firedrik Ratze). Bu kişiler insan-doğa etkileşimini coğrafyanın odak noktasına koymuşlardır.
Kaynak:9.Sınıf Coğrafya Ders Kitabı (PDF)
Harika bir konu anlatımı olmuş…
Yorum için teşekkürler 🙂 ETRA
Çok sağol performans ödevi için lazımdı
Başarılar
sağol