Yazının İcadından Önce İnsan
“Tarih yazı ile başlar.” sözünü duymuşsunuzdur. Bu söz tarihte yaşanmış olayların açığa çıkarılmasında yazının önemini anlatmak için söylenmiştir. Tarihçiler bu gerçekten hareketle geçmişi yazının icadını esas alarak iki ana bölüme ayırmışlardır. Yazının icadı öncesine Tarih Öncesi Çağlar, sonrasına ise Tarih Çağları adını vermişlerdir.
Tarih Öncesi Çağlar Taş ve Maden Devri olarak iki ana kısma ayrılmıştır. Bununla birlikte aşağıdaki tabloda verilen tarihler en eski medeniyet merkezlerinden biri olan Anadolu için geçerlidir. Çünkü Tarih Öncesi Çağlar dünyanın her yerinde aynı anda başlayıp bitmemiştir.
Örneğin Anadolu’da Maden Devri’ne geçildiği sırada dünyanın başka yerlerinde insanlar hâlâ Taş Devirlerini yaşamaya devam etmişlerdir.
Taş | Devri | Maden | Devri |
---|---|---|---|
Eski Taş Çağı (Paleolitik) | MÖ 2,5 milyon – MÖ 16 bin | Bakır Çağı (Kalkolitik) | MÖ 5800 – MÖ 3400 |
Orta Taş Çağı (Mezolitik) | MÖ 16 bin – MÖ 9 bin | Tunç Çağı | Ö 3400 – MÖ 1200 |
Yeni Taş Çağı (Neolitik) | MÖ 8500 – MÖ 5800 | Demir Çağı | MÖ XIII. yüzyıl – MÖ 330 |
İnsanlık tarihinin en uzun devresini oluşturan Tarih Öncesi Dönem’de insanlar tabiata bağlı bir hayat sürdüler. İlk zamanlarda insanlar orman ve göl kenarlarında yaşarken havaların soğuması ve buzulların güneye doğru ilerlemesi üzerine daha elverişli yerlere sığınmak zorunda kaldılar. Henüz hayvanları avlayacak silahları olmadığı için yabani meyveler, otlar ve bitki kökleriyle beslendiler.
Yiyecek bulmak için bütün gün dolaşan insanlar gece olunca mağaralar, kuytu yerler ve ağaç kovukları gibi doğal barınaklara çekildiler. Böylece soğuktan, fırtınadan, kardan, yağmurdan ve diğer dış tehlikelerden korunmaya çalıştılar. Tarih Öncesi Dönem’de ateşin kontrol altına alınıp kullanılması önemli bir dönüm noktası oldu.
Ateş öncelikle ısınmak, karanlığı aydınlatmak ve vahşi hayvanları korkutmak için kullanıldı. Ateşin bulunmasıyla birlikte yiyeceklerini pişiren insanın beslenme alışkanlığı değişirken sindirimi kolaylaştı. Bu dönemde yaşam şartlarındaki iyileşmeye bağlı olarak insanın bilgi ve becerileri gelişti.
Yontularak sivriltilen taşlar uzun sopaların ucuna takılarak daha kullanışlı hâle getirildi. Taşlar keskinleştirilerek bıçak ve balta gibi kullanıldı. Hayvan kemiklerinden ve boynuzlarından zıpkın, mızrak uçları, iğne ve hançerler yapıldı.
İnsanlar beslenme, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken sanatı da keşfettiler. Günlük hayatlarında gördükleri veya yaşadıkları olayları mağara duvarlarına çizerek hayat tarzlarına ilişkin bilgilerin günümüze kadar ulaşmasını sağladılar.
Eski Taş Çağı olarak adlandırılan bu döneme ait insan barınaklarının en tanınmışları, İspanya’daki Altamira ve Fransa’daki Lascaux (Laskouks) Mağaralarıdır. Bu mağaraların duvarları öküz, at, geyik, dağ keçisi ve bizon gibi hayvanların resimleriyle kaplıdır.
Yurdumuzda ise Küçükçekmece Gölü (İstanbul) yakınındaki Yarımburgaz Mağarası, Anadolu’nun bilinen en eski yerleşmesidir. Burada günümüzden 400 bin yıl öncesine ait insan ve hayvan fosillerine rastlanmıştır.
Söz konusu dönemi aydınlatan bir başka önemli merkez MÖ 50.000 – MÖ 15.000 yılları arasına tarihlenen Antalya yakınlarındaki Karain Mağarası’dır.