Tarih Bilimi

Tarihe Nereden Bakılmalı?

Şimdiye kadar geçmişte yaşamış toplulukların yönetim anlayışlarının, hukuk kurallarının, geleneklerinin ve çeşitli alanlardaki uygulamalarının anlatıldığı pek çok tarih bilgisi öğrendiniz. Bu bilgilerden bazılarını öğrendiğinizde şaşkınlığınızı gizleyemeyip, hayrete düştüğünüz durumlar olmuştur.

Kimi zaman da tarihe ilişkin olarak okuduklarınız veya dinledikleriniz karşısında kendi kendinize “Acaba insanlar neden böyle bir uygulamaya gerek duymuşlardır?” diye sorma gereği duymuşsunuzdur. Bu gibi durumlarda şaşırmamızın ya da sorular sormamızın nedeni söz konusu tarihî olayı bugünün bakış açısı ve değer yargılarıyla değerlendiriyor olmamızdır.

Oysa yapılması gereken, tarihe objektif bir gözle ve dönemin şartlarını dikkate alarak bakmaktır. Tarihe böyle yaklaşıldığında geçmişte yaşanan pek çok olayın dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik şartlarının doğal bir sonucu olduğu görülecektir. Ancak her şeye rağmen insanlar genellikle tarihi şimdiki zamanın bakış açısı ve değer yargılarıyla yorumlamaktan kendilerini alamamaktadır.

Günümüzün evrensel değerleri, kuralları ve uygulamaları ölçü alınarak değerlendirilen tarihî konulardan biri köleliktir. Köle, başka birine ait olan ve bir mal gibi alınıp satılabilen kişidir. İnsanların ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayıp yaşamlarını sürdürebilecek miktarda üretebildikleri çok eski zamanlarda kölelik yoktu. Bu uygulama tarımın başlaması ve yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte iş gücüne duyulan ihtiyacın artması sonucunda ortaya çıktı.

Romalı köleleri gösteren bir kabartma
Romalı köleleri gösteren bir kabartma

İnsanların başka insanlar tarafından köleleştirilmesi çeşitli yollarla oluyordu. Savaşlarda tutsak düşmek, borcunu ödeyememek, işlenen bir suç nedeniyle cezalandırılmak veya köle ana babadan dünyaya gelmek bu yolların başlıcalarıydı. Bugünün dünyasında kabul edilemez olarak görülse de kölelik, eski Yunan ve Roma’da normal sayılan, yaygın bir uygulamaydı.

O dönem filozoflarının hâkim anlayışına göre kölelik tıpkı devlet ve aile gibi temel toplumsal kurumlardan biriydi. Örneğin Yunan filozofu Aristo (MÖ 384-382), bazı ırkların özgür olabilmek için gerekli ruh yüceliğine sahip olmadığı kanaatindeydi. Ona göre kölelik, köle olan kişinin kendi başına erişemeyeceği bir yaşam tarzına efendisi sayesinde ulaşabileceği için hayırlı bir şeydi. Başka bir deyişle Aristo köleliği son derece doğal ve güzel bir müessese olarak görmekteydi.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir  İlk Çağ’ın Tüccar Kavimleri

Roma hukukuna göre kölelerin hiçbir değeri ve hakkı yoktu. Köle efendisinin keyfine ve sınırsız hâkimiyetine tabi idi. Sahibi, kölesi üzerinde her türlü hakka sahipti; isterse onu yaralayabilir, sakat bırakabilir, hatta öldürebilirdi. Roma İmparatorluğu’nda, bazı köleler madenlerde ve taş ocaklarında çalıştırılıyor, bazıları da yırtıcı hayvanlarla veya birbirleriyle ölümüne dövüştürülerek eğlence amaçlı kullanılıyordu. Roma’nın ilk zamanlarında azat edilmeleri yasak olan köleler sonraki dönemlerde azat edilseler bile hürlerden farklı bir sosyal ve hukuki statüye sahip oluyorlardı.

Kölelik, eski çağlardan XVIII. yüzyılın sonlarına kadar devam eden bir uygulama oldu. Ancak Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776) ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin (1789) yayımlanmasının ardından kölelik, insan haklarına aykırı bir uygulama hâline geldi.

Bu tarihî metinlerin her ikisinde de insanların özgür ve eşit doğup yaşadıkları, doğuştan getirdikleri bu hakların başkasına devredilemeyeceği hükme bağlandı. Köle ticaretini 1792 yılında çıkardığı kanunla yasaklayan ilk ülke Danimarka oldu. Onu İngiltere ve 1808’de köleliği yasaklayan Amerika Birleşik Devletleri izledi.

İnsanlığın köleliğe karşı mücadelesi 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’yle dünya çapında bir zafer kazandı.

Tarih Bilimi Ders Notları

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu